22 Mayıs 2014 Perşembe

YILLARIN AKIP GİTMESİ.. SADECE SAYFALARDA.. BİR ŞARKI ÜZERİNE HERŞEY

Bir çok albüm kritiği, çoğu müzik topluluğuyla ilgili sayısız makale ve deneme yazılarım oldu. Hiçbir zaman tek bir müzik parçası için bir yazı yazabileceğimi düşünmemiştim. Belki de bu amacı edinmemin en önemli nedenlerinden biri, ilgili grubun benim bakış açımda çok da etkili bir geçmişe sahip olmamasıdır. Stratovarius bir dönem bütün kurucu üyelerinden yoksun kalıp bambaşka müzisyenlerle yola devam etti. Bir metal grubunda asla bu ruha inanmam. İsmi başka insanlar yaşatamaz. Dağıldılar ve yeniden birleştiler. Timo Tolkki’nin yaşadığı tüm şanssız sorunlara rağmen gruba yeniden dahil oluşu ve onları ayakta tutmaya çalışması saygıdeğer bir olaydı. Finlandiya gibi müzik endüstrisinde, dünya çapında sağlam bir yer edinmiş topraklardan çıkmış olsalar da yaşadıkları sorunlardan best seller kitap bile yayımlanabilecek bir grup Stratovarius. Power Metal türünde varolmaya çalıştılar. Grubun Episode (1996), Visions (1997) ve Destiny (1998) albümleri dışında kalan çalışmalarına çok ısınmak istesem de benim için bir anlam ifade etmemişlerdir. Şimdiye kadar 14 stüdyo albümü ve 1 konser albümü çıkardılar. Hatırı sayılır bir geçmişe sahipler. 90’lı yılların ikinci yarısında benim düşüncelerim doğrultusunda gerçekleştirmiş oldukları müzikal başarıya istinaden sonraki albümlerinde aynı seviyeye çıkamadılar. 98’de ki Destiny’den tam 15 yıl sonra çıkardıkları 14. stüdyo albümleri (şu an en son albümleri) Nemesis’ten “If The Story Is Over” parçalarının ilk dinlediğim andan itibaren beni büyülemiş olmasından dolayı bu yazıyı kaleme (klavyeye) almaya karar verdim.
        
Sözlerin her mısrası birer sanat eseri. Nefesinizi keserek izlediğiniz bir filmden duyabileceğiniz her repliğin güzelliğinin, soluksuz okuduğunuz bir kitabın her satırında sanat adına hissettiğiniz heyecanın, içinize işleyen, yüreğinizi titreten bir şiirin her mısrasının aynı şarkıda sözlerle karşınızda çıktığını düşünün. If The Story Is Over bende bu hisleri daha ilk dinlediğim anda, o sözleri ilk duyduğum anda hissettirdi. Fanı olduğumuz bir çok grubun albümlerini, defalarca dinledikten sonra alışıp sevdiğimiz zamanlarımız çoktur. Dream Theater ya da Iron Maiden’ın bazı parçaları haricinde bu hisleri yaşamamıştım. Stratovarius’un diğer gruplardan ayrılan en önemli yönü; çok iyi şarkı sözü yazarı olmaları. Bu adamlar benim gözümde bir Helloween ya da Hammerfall kadar iyi müzik yapmıyorlar. Ama şunu kesin olarak belirtebilirim ki; bence onlardan çok daha iyi sözleri var. Edebiyat ve tarihi sözleri grotesk bir düşünceyle o kadar iyi betimlemişler ki, günümüzde yaşadığımız herhangi bir olayla bağdaştırabilmemizi sağlamışlar şarkının sözlerinde;

         “I’ve seen the years turn into dust, now feel the rust in me
I’ve walked the shores of Avalon, I’ve seen the seasons change
         I’ve laughed and cried, I’ve lived and died, but only on the paged..”

         “Yılların yok olmasını izledim, şimdi ise aynısını içimde hissediyorum
         Avalon’un kıyılarında yürüdüm, mevsimlerin değişimini gördüm
         Güldüm ve ağladım, yaşadım ve öldüm, fakat sadece sayfalarda..”

         “I hope is not too late to learn tol ive and learn to love
         I yearn to fight, to turn the tide before the tender dark
         For I never drew the sword from Stone, there’s no Helen in my Troy..”

         “Umarım çok geç olmamıştır, yaşamayı ve sevmeyi öğrenmek için
         Karanlık çökmeden, şansımı döndürmek için savaşmak istiyorum
         Ama kılıcı kayadan çıkarabilmem için bir Helen yok Truvamda..”

Sound profesyonelce çalışılarak oluşturulmuş. Stratovarius, duygusal şarkılarında bile gitar partisyonlarında coşan, klavyesini bile adeta solo gitar gibi kullanan bir grup. Çoğu parçası güçlü power metal rifflerinden oluşur. Ancak If The Story Is Over’ın neredeyse 3/4’ü bir film müziği niteliğinde, hemen hemen şarkının tamamını İsveç’li klavyecileri Jens Johansonn götürüyor. Açılış ve devam eden notalar yukarıda söylediğim gibi etkili bir soundtrack tadında ilerliyor. Timo Kotipelto’nun metal müziğe bile çok fazla olan güzel sesiyle birleştiğinde, sadece power metal dinleyicisinin bile değil heavy metal’in tüm türevlerine ait dinleyici kesimin sevebileceği bir şarkı olduğunu düşünüyorum. Hatta Stratovarius’un If The Story Is Over ve/veya onun gibi parçalarını sevebilmek için bir metal müzik dinleyicisi olmanıza bile gerek yok. Yeryüzünde üretilen herhangi bir müzik türüne yakın olan bir dinleyicinin bile hoşlanabileceği güzel bir müzik rengi olan bir şarkı bu yaptıkları. Zaten gitarların yoğun olarak kullanılmaması ve bu şarkıya çektikleri klip (birazdan ona da değineceğim) biraz bu düşünce ile oluşturulmuş gibi geldi bana. Açıkçası çok soft bir şekilde klavyenin önderliğinde devam eden şarkıya gitarlarında aynı ölçüde eşlik etmesi harika olurdu. Ama bu orijinal haliyle de müthiş bir iş çıkarmışlar.

Şarkıya çekilen klipte çok başarılı. Sound için söylediğim sözlerle birbirini tamamlıyor düşüncelerimde. Klibi izlerken, bir film izlediğiniz hissini veriyor. Hayatının her döneminden kesitler gördüğümüz bir çocuk var. Küçüklüğünden, gençliğine ve yetişkin olduğu zamana kadar flash back ve flash forward sahneler içeriyor. Sözlerle çok uyumlu;

         “Come night, test my will, test my soul,
         Test my faith and test my heart, torn apart,
         Make me strong, make me whole again and
         Guide through the dark ‘til the morning comes..”

         “Gece gel, azmimi sına, ruhumu sına,
         Kaderimi ve kalbimi sına, parçalara böl,
         Güçlendir beni, yeniden bir bütün yap ve
         Karanlıkta rehberim ol, ta ki gün doğana kadar..”

Klipte ki flash back sahnelerinde bir çocuk olarak uykuya dalan birey, yukarıda yazmış olduğum son mısra da “until the morning comes..” yani “gün aydınlanana kadar” kısmı sözlerde söylendiği anda gözlerini uykudan yaşlanmış bir adam olarak açıp uyanıyor güne. İngilizce bilmeyen dinleyiciler, klibin konusunun tamamen Metallica’nın “The Unforgiven Part.2” klibinden araklandığını düşünebilirler. Kim bilir belki Stratovarius’ta bunu düşünerek yola çıkmıştır bu klibi çekerken. Ancak sözlerin muhteşemliği ve klibin şarkıyla uyumu bence en profesyonel şekilde tasvir edilip ekranlara taşınmış.

Yazımın başında Stratovarius’un müziği ile ilgili pek de iyi şeyler yazmamış olabilirim. Belki bir çok Stratovarius fanı bana kızmış olabilir. Fakat şunu söyleyerek bu yazıyı sonlandırmak istiyorum. 90’lı yıllarda ki efsane kadroları, Jörg Michael, Jens Johansonn, Timo Tolkki ve Timo Kotipelto; grup Finlandiya’lı olmasına rağmen ayrı ülkelerde yaşayan müzisyenlerdi. Amerika, Almanya ve Finlandiya’da yaşıyorlardı. Sadece albüm kayıt etmek için yılda bir kez birkaç haftalığına ve yine yılda bir iki sefer turneye çıkmak amacıyla bir araya geliyorlardı. Bir müzik grubu ayrı şehirlerde yaşayabilir ve başarılı olabilir. Ama ayrı ülkelerde yaşayıp ta başarılı olmak zordur. Birçok insana göre halen başarılılar. Ama bence o efsane kadro tüm enerjisini o üç albümde (Episode, Visions ve Destiny) harcadı ve ayrı ülkelerde yaşamaları da sonlarını getirdi. Stratovarius 2 kez dağıldı ve şu an da kurucu üyelerinden hiçbiri bu grupta yok. Bence Timo Kotipelto sayesinde ayakta duruyorlar. Onu da kaybederlerse eski günlerine yaklaşmak için çok daha uzağa düşerler. Stratovarius efsane bir gruptur. Ayrı ülkelerde yaşayan virtüöz müzisyenlerin çıkardığı üç müthiş albümleri ile Power Metal tarihinde saygın bir yer edinmişlerdir. Çocukluğumda dinlediğim o albümler tadında şarkıları şu an günümüzde de yapmaya başlamaları 90’lı yılları yeniden hissetmemi sağladı ve tek bir parçalarından bu yazı oluştu. Umarım bundan sonra çok daha iyi bir şekilde müzik yaşamlarına devam ederler.

OSMAN ÇELİK
www.twitter.com/ocelik7

GÖZÜ YAŞLI BİR VALS

Rüstem tek başına sürdürdüğü basit hayatını, her zaman sevdiği şeyleri yapmak için yaşayan sıradan bir insan olarak geçirmeye devam ediyordu...