İlk Not: Bu yazı kardeşim Ali ÇELİK'e aittir, kendisinin izniyle blogumda paylaşıyorum. Bu güzel hayat dokunuşu için teşekkürler kardeşim..
OSMAN ÇELİK
www.twitter.com/ocelik7
Şarapçıları çok severim ben. Yalansız ve riyasızdırlar. "5 Lira ver, şarap alacağım.." gibi net cümleler kurarlar. Ya da yolluk olarak yedek sigara isterler. İzmir'in şarapçılarıysa daha bir farklıdırlar. Dürüstlüklerinin yanında bir de güzel soru sorup güzel kilitlerler adamı. Güzelyalı'da abimle otururken farkına vardım bu modern zaman dervişlerinin.
1,5 sene önce Güzelyalı sahilinde bir tanesi ile tanışmıştım. İki kere karşılaşmıştık aynı hafta içerisinde, Gece vakti sahilde içerken. İlkinde benden 5 lira istemişti. Yaklaşımındaki samimiyeti fark ettiğimden yüzümde kocaman bir gülümseme ile uzatmıştım o eski, bir sürü elin değdiği pis parayı. Minnnetle almıştı parayı ama asla eziklik yoktu duruşunda. Hatta hemen ardından "Fazla sigaran var mı?" diye sormuştu. Ağzımda yanan sigaradan derin bir nefes çekip kapağını açtığım paketi uzatmıştım. Kısmetine iki tane çıkmıştı paketten. "Buyur" dercesine ikinci sigarayı alana kadar beklemiştim.
"İki sigara verdin madem, bir soru sorayım öyle gideyim" demişti. "Sor" dercesine kafamı hafifçe sallamıştım. O sıra sigaramı bitirmiş, içmekte olduğum biramdan bir yudum daha almıştım. Şişeyi yere bıraktığımı gören modern zaman dervişi, (Adı sanırım Hayri idi. Yanlış hatırlıyor olabilirim ama hayırdan bahsettiğine bahse girerim) o anda yapıştırmıştı sorusunu.
"Yalnız kalmak mı seni daha çok korkutur? Aşık olmak mı?" dedi. İlkin idrak edememiştim soruyu. Kısa bir an yüzüm buruşmakla şaşırmak arasında bir hal almıştı. Şükür ki hızlı topladım kendimi bu beklemediğim soru karşısında. Az önce cebime koyduğum paketi tekrar çıkartarak, usulca bir sigara daha uzatmıştım Hayri Abi'ye. Sessiz ve ısrarlı şekilde uzattığım üçüncü sigarayı alırken yüzüme bakmış ve konuşmuştu..
"Anladım, sen aşık olmaktan korkuyorsun.."
Ve sonra elindeki siyah poşete koymak üzere şişeleri toplamak için yoluna devam etmişti. Bir şarapçı bana hayatımın belki de en net dersini vermişti hem de beni konuşturmak istediğini düşündürterek ama hiç konuşturmayarak. Toparlanmıştım ve apar topar eve yol almıştım..
Aradan bir kaç gün geçmişti. Yine bir akşam Güzelyalı sahilinde içiyordum. Son biramdı sanırım. Uzaktan bana yaklaşan adamı tanımıştım. Üstü başı kir, düşünceleri pak içindeki Hayri Abiydi. (İsmini bildiğim kadarıyla) Gelip oturduğum bankın önünde durmuştu. Bir kaç saniye bakıp. "Para istemeyeceğim." demişti. Yavaşça hareketlenmiş ve iç cebimdeki sigara paketimi çıkartmıştım. Bir sigarayı uzattığımda ama o çoktan kendi sigarasını ağzına yerleştirmişti. Çakmağımı çıkarıp, siyah gecede yakmıştım. Sigarasını yakıp derince sayılacak bir nefes çektikten sonra "Madem ateşin var, ne duruyorsun karanlıkta? Haydi koş hayata" demişti ve kurduğu cümlenin ne olduğunu anlamadığımı düşünmüştü ki devamına kendi yorumunu eklemişti. "Bakış açısını değiştiremiyorsan kafanı değiştir" demişti. Dediğim gibi ne dediğini anlamadığımı sanmış olmalı ki sigarasını tüttüre tüttüre gitmişti.
Aynı şarapçı, aynı modern zaman dervişi bir kaç gün arayla yüzüme aynı tebessümü bırakıp, bir öncekinden daha bodoslama şekilde bana hayat dersi verip gitmişti yanımdan. Ertesi gün ilk işim Alsancak'ta küçük dükkanında zanaatını icra eden berberim Sait Abiye gidip "Bakış açısını değiştiremediğim kafamı değiştirmek" oldu. "Üç numara yapalım abi." dedim. "Ali, emin misin saçların oğlum." dedi. "Kökü bende abi." dedim.
Sonra aradan bir kaç hafta geçti. Güzelyalı'nın sahilinde güneş o kadar güzel batıyor ki efendiler, inanın siz de içerdiniz. Ki bende yine içmiştim o akşam. Gece olmuştu. Bilen bilir. Muzom Restoranı geride bırakıp gedikli tekel bayim olan Promil'i de geçip abimin evine giden o yokuşu tırmanmaya başlamıştım. Yokuşun bitişine yakın bir apartmanın kapısında oturmuş, battaniyesine sarılmış, mevcut soğuktan korunmaya çalışan birini gördüm. Alkolün bana verdiği yetkiye sığınarak olduğum yede durdum ve onun olduğu yere baktım. Tabi ki Hayri Abiydi. (Yine söylüyorum ismini bildiğim kadarıyla) Beni fark etmemiş olacak ki, içimden kurduğum cümleyi sesli dile getirdim.
"Müşfik Kenter." dedim. Battaniyesinden sıyırdığı yüzüyle baktı sesimin geldiği yere. Anlamadığını varsayarak açıklama gereği duydum.
"Madem ateşin var, ne duruyorsun karanlıkta? Haydi koş hayata" dedim ve "Müşfik Kenter ne güzel oynamış 1987 yılında Füruzan'ın eserini." dedim. Kadife kadife gülümsedi. Kalktı usulca. Urbasının sağ cebindeki elini çıkardı. Elinde bir tespih vardı. Gecede göremiyordum ama belli ki kalender bir tespihti. Soğuk havada salladı ve önüme doğru attı o tespihi.
"Ben çok çektim, biraz da sen sen çek madem" dedi. Ben kıpırdamadan dururken gerisin geri battaniyesine sarıldığı merdivene döndü. Sokak o kadar sessizdi ki sarhoşluğum saygı duruşuna geçti adeta o siyah taşlı tombul tespihi yerden alırken. Hayri Abi soğuk merdivenine döndü, ben onun bana emanet tespihini yerden alıp evime döndüm.
Sonra görmedim bir daha Hayri Abiyi. Takip eden bir senede abimin yanından ayrıldım. Kendi evime çıktım. Bu akşam abimin ricası üzerine onda kaldım. Kendisi Çeşme'de idi ve kızımız, küçük siyam kedimiz Çöl yalnız kalmasın diye ben gelmiştim. Yaklaşık bir buçuk saat önce umarsızca ve hiç bir şey beklemeyerek Güzelyalı sahilde yürümeye çıktım. Karataş'a yaklaştığım bir yerde sahilde bir bankta ellerini göğsünde birleştirmiş bir adama denk geldim. Üstü başı eski. Sakalları uzun. Uyumuyordu belli. Ellerini göğsünde birleştirmiş, ayaklarını uzatmış gökyüzünü izliyordu. Kendisini rahatsız etmeyecek ama kendimi belli edecek bir mesafede durdum ve bir sigara yaktım.
Bir süre sonra beni fark etti. Gökyüzüne çevirdiği başını ağır ağır yüzüme çevirdi. Tanıdık bir gülümseme yerleştirdi suratına. Hayri Abi (İsmini hala öyle biliyorum) bana bakıyordu. Ben bir sigara ya da şarap parası isteyecek zannederken göğüs kafesimi bir mızrak gibi delen o sorusuyla karşı karşıya kaldım.
"Tespih umarım sana çok çektirmedi? Hala sende mi evlat?"
Böyle bir yutkundum. Durdum, durakladım.
"Bende abi." dedim.
Daha bir gülümsedi. Bir çok hayat dersinden daha çok surata çarpan ifadesiyle konuştu.
"Sen neden bu kadar yalnızsın çocuk?" dedi. Ne dediğimi bilmeden şu cümle döküldü dilimden. Ali Lidar'dan bulmuştum verecek cevabı.
"Kendime bile tahammül edemezken bir benzerimle yakınlık kurma fikri bile oldum olası ürpertti beni...
Ve umarsızca devam etti.
"Umarım sevdiğin kadın sana benzemez. Benim tespih inşallah çok çektirmedi sana Ali.. Tespih hala sende mi?
Kısacık cevap verdim.
"Bende Abi."
Devam etti.
"Umarım kafanı değiştirmişsindir çocuk.."
Kurşun gibi ağırlaşan gecede, yanından uzaklaşmadan tek bir cümle çıktı ağzımdan.
"Yarın ilk iş berberime gidiyorum abi."
Merak edene cevap olsun, o güzel tespih, kendisini hiç hak etmeyen bir Havva kızında ve o tespihi ona veren bu günahkar Adem oğlu..
ALİ ÇELİK