Yaz mevsiminin sıcak günlerinden
birinde, eski çalıştığım iş yerinde otururken İngiliz bir aile içeri girdi.
Çekirdek bir aile. Anne, baba, erkek kardeş, kız kardeş. Adamın adı Peter’dı.
Bu karşılaşmanın üstünden yaklaşık 3 yıl geçtiği için diğerlerinin isimlerini
şu an anımsayamıyorum. Tanıştık ve sohbet ediyorduk. Peter sürekli bana İzmir’i
ve Türk insanını öven sözler söylüyordu.
“Kumru ve boyoz yedik, çok
lezzetliydiler.”
“Burada herkes çok iyi İngilizce
konuşuyor. Dünyanın birçok yerine gittik kimse ile anlaşamadık ama buradaki
herkes İngilizce biliyor.”
“İnsanlar çok kibar.”
“Kemeraltı çok güzel, Çeşme çok
güzel”
“Burada çok büyük bir tarih var.
Çok etkilendik.”
vs. vs. derken onun söylediklerini dinledikten sonra ona tek bir cümle ile cevap verdim.
“Sizin de The Beatles’ınız var.”
Çok şaşırdı. Ailesi de onunla
beraber gülümsedi ve “waoovv vay” gibi tepkiler verdiler ve ardından Peter bana
tatile gittikleri tüm ülkelerde birinden duyduğu en güzel sözün bu olduğunu
söyledi. Enteresan bir andı. Ülkem ve yaşadığım şehir için duyduğum güzel sözlere
karşılık vermek istemiştim. Aklıma İngiltere ile ilgili gelen ilk ve tek şey
The Beatles olmuştu. Sanırım onlar için de unutamayacakları bir sohbet olmuştu
o an.
Bazı şeyler değişir ama her şey
değişmez. Bazen birileri hayatınızda bazı şeyleri değiştirebilir ve o
değişenler de sizin için her şey olabilir. Bugün yetişkin bir adamken; ilkokul
yıllarımdaki coşkulu çocuk kişiliğimin
halen benimle birlikte olduğunu hissedebiliyorum. Kim ne derse desin bence bu hayata
tutunmak için müthiş bir neden. Son 11 yıldır tek düze bir hayat sürüyorum. Bu
tek düzeliği ise tamamen zevk aldığım detayları başından sonuna kadar aynı
heyecanla yaşayarak kendim için en kaliteli zamanlara çevirebiliyorum.
Detaylar aslında fazla değil;
basketbola aşığım, hard rock ve onun türevi olan müziklerin büyük bir
hayranıyım. Headliner grupların konser duyuruları 5-6 ay öncesinden yapılıyor
ve satışa çıktığı ilk günlerde konser biletimi alıyorum. Eğer konser İzmir’ de
değilse İstanbul’a yapacağım yolculuğun ve o konserin heyecanı daha o günlerde
başlıyor. İzmir’de yaşıyorum ama İstanbul’u da İzmir kadar çok seviyorum.
Dünyaca ünlü tüm grupların ülkemizde ilk ve çoğunlukla tek uğradıkları şehir
İstanbul oluyor. Ayrıca İstanbul, Avrupa basketbolunun kalbinin attığı şehir.
Fırsat bulduğum her an, havaalanlarında geçirdiğim yorgunluğu hiçe sayarak
Anadolu Efes’in birçok Euroleague maçına gidiyorum. Tüm bu konserler ve
Euroleague maçları benim için birer aktiviteden öte ömürlük anılar
biriktirdiğim kültür ve yaşam olayları haline geliyor. Ben bu bakış açısıyla
yaklaştığım sürece de böyle devam edecek. Bu yüzden o coşkuyu kaybetmemek ve içinizde
bir çocuk olduğunu hissetmek her zaman size hayatta yaptığınız her şeyden daha
çok zevk almanızı sağlayacaktır. Iron Maiden, Metallica ve Anthrax’ı canlı izledim hatta Anthrax ile tanıştım.
Blind Guardian’ı 2 kere izledim ve onlarla da tanıştım hatta gittiğim 2. konserlerinden
önce onlarla tekrar görüşebilme fırsatım oldu. Tek kelimeyle olağanüstüydü.
Efes’in maçlarına kaç kez gittiğimi hatırlamıyorum. Euroleague’de onların
sayesinde CSKA Moskova, Baskonia, EA7 Milano, Olympiakos takımlarını izleyebildim.
Birçok oyuncu ve coach ile tanışıp hatıra fotoğrafı çektirebildim. O
fotoğraflarda zamanı durdurduk ve hayatım boyunca saklayacağım somut birer anı
elde ettim. Daha güzel olan şeyse; o fotoğrafların çekildiği her anı aynı
heyecanla hatırlıyorum. Mükemmel bir duygu.
Tatil zamanları haricinde basit
bir çalışanım. Yukarıda da bahsettiğim gibi 11 yıldır tekdüze devam eden bir iş
yaşamı. 10 yıllık gözlük satıcılığı ve optik kariyerinin ardından son 1 yıldır
aile şirketinde çalışıyorum. Kedimle beraber yaşıyorum. Kültürel ve spor
aktiviteler haricinde arkadaşlarımla yaptığım her şey benim için en az o
konserler ve Euroleague maçları kadar kıymetlidir. Bu hayatta ki en iyi
dostarım, bana kendi öz kardeşim kadar yakın olan arkadaşlarım Aşkın, Kaan ve
Engin ile her yaz birlikte tatile çıkarız. Bu yaptığımız tatillerde şimdiye
kadar ömrümüzün sonuna kadar gülümseyerek ve kahkahalarla hatırlayacağımız
sayısız anılarımız oldu. Ne güzeldir ki; her yıl bir öncekinden daha güzel
geçiyor. Yıllar ilerledikçe gerek iş yaşamımız gerekse özel yaşamımızda edindiğimiz
sorumluluklarımız çoğalıyor. Herkesin hayatı bu şekilde ilerler. Bu yüzden
kendinize ayırdığınız tatil zamanlarınızda dostlarınızla beraber eğlendiğiniz
günlerin benzersiz bir tadı vardır. South Park’tan örnek vermek gerekirse Aşkın
grubumuzun Eric Cartman’ı gibidir. Her türlü fikir ayrılığını kendi lehine
çeviren aksi ama sevimli bir birey. Kaan ile ben Geleceğe Dönüş’te ki Dr. Emmet
Brown ve Marty McFly olabiliriz. Örneğin; akşam saat 8 ve dışarıda fırtınalı
bir hava var. O an çıkıp sinemaya gitmek istiyorum. Programa bakıyorum en yakın
seans yarım saat sonra. Kaan’ı arıyorum ve hadi sinemaya gidelim diyorum.
Sorgusuz sualsiz hemen tamam diyor ve çıkıp film izliyoruz. Sizin de hemen
hemen her anınızda sizi hiç yalnız bırakmayacak ve sizin de yalnız
bırakmadığınız Dr. Brown ve Marty gibi olduğunuz dostluklarınız vardır. Engin
ise Yüzüklerin Efendisinde ki Samwise Gamgee gibidir. O da hiçbir zaman bizi
yarı yolda bırakmaz. Eğer hayatınızda yıllardır süren böyle arkadaşlıklar
kurduysanız yaşamınız boyunca hiç yalnız kalmazsınız ve kimse, hiçbir şey size
zarar veremez. Kaan, Aşkın ve Engin gibi dostlarım olduğu için çok şanslıyım.
Birkaç gün önce Bodrum’dan
döndük. Birlikte her zaman olduğu gibi harika bir tatil yaptık. Bodrum’da yeni
bir arkadaş edindik. İstanbul’da yaşayan ve henüz tanışmamızın ardından 1 hafta
geçmesine rağmen adeta yıllardır bizim aramızdaymış gibi olan ve bizden biri
gibi dostluğunu hissettiren Aslıhan’ı tanımış olmak son tatilimizin en güzel
ayrıntısı oldu. Basketbol ve daha birçok ortak noktamız bulunan yeni dostumuzla
önümüzde ki sezon birçok Euroleauge maçında Avrupa basketbolunun coşkusunu
yaşayacağız ve tatilde ki eğlenceli günleri yeniden tekrarlamak için planlar
yapacağız. Dostlarınızla geçirdiğiniz her eğlenceli gün yaşamınızın en kıymetli
anlarıdır. 11 yıldır tanıdığım can dostlarımla gittiğimiz son tatil şimdiye
kadar en çok eğlendiğimiz tatil oldu. Halen etkisi sürdüğü için ve onların
dostluğuyla hayatımın gerçekten bir anlamı olduğundan, 4 yıldır sürdürdüğüm bu
blog serüveninde onlara da bir yer vermek zorundaydım. Daha iyi bir zaman
olamazdı. Genellikle yaz aylarında buraya yazı yazmam ama en iyi arkadaşlarım
benim için her zaman birer ayrıcalıktır. İyi ki varlar. Yukarıda da bahsettiğim
gibi her yıl bir önceki tatilimizden daha güzel geçiyor. Bu yaz biz çıtayı
oldukça yükselttik. Bundan sonrası nasıl olur bilemiyorum.
Şu an tatilden sonra eski
rutinime dönmüşken bu satırları yazmak Bodrum’da ki eğlenceyi yeniden aklıma
getiriyor. Açıkçası her tatilden sonra eski iş düzenine alışmak gerçekten çok
zor. Yazının başında eski bir anı ile giriş yapmıştım. Bitirirken de 3 gün önce
Bodrum’da tatil yaptığımız otelden ayrıldıktan sonra yaşadığımız bir olaydan
bahsederek sonlandırmak istiyorum bu yazıyı.
Tatil yaptığımız otel
Türkbükündeydi. Kaan’ın arabasıyla gelmiştik. Otele giden bir çok karışık köy
yolu vardı. Küçük ve şehrin dışında çok trafik akışı olmayan yollardı.
Navigasyon kullanımı, adres sorma vs. derken planladığımız saatten 1 saat geç
olacak şekilde otele ulaşmıştık. Tatilin ardından Türkbükünden Bodrum’a, oradan
da İzmir otoyoluna giderken tekrar yanlış yollara girme ihtimalimiz olduğunu
biliyorduk. Otelden geç saatte ayrılmıştık ve nitekim tahmin ettiğimiz gibi
oldu. Bir sitenin bulunduğu çıkmaz sokağa girmiştik. Sitenin güvenliği çok ters
yerde olduğumuzu söyledi. Geldiğimiz yolu geri dönerken tek elleriyle büyük bir
tüpü taşıyan iki tane yaşlı amca yanımızdan geçiyordu. Kaan arabayı durdurdu ve
onlara İzmir otoyoluna nasıl çıkacağımızı sordu. Ellerinde ki tüpü yere
bırakmadan amcanın biri bize yolu tarif etmeye başladı. Cümleleri kurarken
adamcağızın dilinden ve yüreğinden adeta şefkat akıyordu. Yolu anlatırken
sürekli bize
“Burdan gidin evlatlarım.. sonra
sola dönün evladım.. oğlum, canım vs.”
şeklinde hitap ediyordu. O
ellerinde ki kocaman tüpü bırakmadan bize anlattıkça içim gidiyordu. Adam
elinde tüple bize yol tarifi yapıyor ve daha da yoruluyor diye düşünürken, o
şefkat dolu yardımseverliği ve yüzünde ki gülümsemesiyle birlikte yorgunluğunun
onu bir an bile rahatsız etmediğini hissettim. Giderken Kaan’a
“Dikkatli sürün evladım.” dedi.
O müthiş sohbetten sonra kendimi
çok enerjik hissettim. O an sohbet ettiğimiz o amcanın da bu blog da yer
alacağına karar vermiştim. Arkadaşlarımla geçirdiğim nefis tatil, o tatil de
Aslıhan ile tanışıp müthiş bir dostluk kurmamız, tatil de geçirdiğimiz eğlenceli
zamanlar, tatil dönüşü dünyanın en iyi yürekli insanlarından biriyle
yollarımızın kesişmesi ve onun bize evimize gideceğimiz yolu tarif etmesi
günlük yaşamda çoğu zaman karşımıza çıkan güzel tesadüfler değil. Tüm bunları
yaşadıktan sonra hissettiğim şey daha güzeldi. Arkadaşlarım ve ben son 4 gün
boyunca dünya üzerinde ki en doğru yerdeydik. Çünkü başka nerede olursak olalım
bu kadar iyi vakit geçirebileceğimizi düşünmüyorum. Şimdiye kadar ki en güzel
tatilimizdi. Tüm güzel anıların üstüne yepyenilerini ve daha iyilerini koyduk.
Yaz bitmeden bir kez daha tekrarlamak istiyoruz.
Sevgi, şefkat, iyilik,
yardımseverlik vb. gibi günümüz toplumunun çoğunlukla kaybettiği insani
değerlerin her zaman çevrenizde olması dileklerimle, herkese iyi yazlar, iyi
tatiller.
OSMAN ÇELİK
www.twitter.com/ocelik7