12 Haziran 2017 Pazartesi

POZİTİF ZAMAN KAPSÜLÜ

Yaz mevsiminin sıcak günlerinden birinde, eski çalıştığım iş yerinde otururken İngiliz bir aile içeri girdi. Çekirdek bir aile. Anne, baba, erkek kardeş, kız kardeş. Adamın adı Peter’dı. Bu karşılaşmanın üstünden yaklaşık 3 yıl geçtiği için diğerlerinin isimlerini şu an anımsayamıyorum. Tanıştık ve sohbet ediyorduk. Peter sürekli bana İzmir’i ve Türk insanını öven sözler söylüyordu.

“Kumru ve boyoz yedik, çok lezzetliydiler.”

“Burada herkes çok iyi İngilizce konuşuyor. Dünyanın birçok yerine gittik kimse ile anlaşamadık ama buradaki herkes İngilizce biliyor.”

“İnsanlar çok kibar.”

“Kemeraltı çok güzel, Çeşme çok güzel”

“Burada çok büyük bir tarih var. Çok etkilendik.”

vs. vs. derken onun söylediklerini dinledikten sonra ona tek bir cümle ile cevap verdim.

“Sizin de The Beatles’ınız var.”


Çok şaşırdı. Ailesi de onunla beraber gülümsedi ve “waoovv vay” gibi tepkiler verdiler ve ardından Peter bana tatile gittikleri tüm ülkelerde birinden duyduğu en güzel sözün bu olduğunu söyledi. Enteresan bir andı. Ülkem ve yaşadığım şehir için duyduğum güzel sözlere karşılık vermek istemiştim. Aklıma İngiltere ile ilgili gelen ilk ve tek şey The Beatles olmuştu. Sanırım onlar için de unutamayacakları bir sohbet olmuştu o an.




Bazı şeyler değişir ama her şey değişmez. Bazen birileri hayatınızda bazı şeyleri değiştirebilir ve o değişenler de sizin için her şey olabilir. Bugün yetişkin bir adamken; ilkokul yıllarımdaki  coşkulu çocuk kişiliğimin halen benimle birlikte olduğunu hissedebiliyorum. Kim ne derse desin bence bu hayata tutunmak için müthiş bir neden. Son 11 yıldır tek düze bir hayat sürüyorum. Bu tek düzeliği ise tamamen zevk aldığım detayları başından sonuna kadar aynı heyecanla yaşayarak kendim için en kaliteli zamanlara çevirebiliyorum.



Detaylar aslında fazla değil; basketbola aşığım, hard rock ve onun türevi olan müziklerin büyük bir hayranıyım. Headliner grupların konser duyuruları 5-6 ay öncesinden yapılıyor ve satışa çıktığı ilk günlerde konser biletimi alıyorum. Eğer konser İzmir’ de değilse İstanbul’a yapacağım yolculuğun ve o konserin heyecanı daha o günlerde başlıyor. İzmir’de yaşıyorum ama İstanbul’u da İzmir kadar çok seviyorum. Dünyaca ünlü tüm grupların ülkemizde ilk ve çoğunlukla tek uğradıkları şehir İstanbul oluyor. Ayrıca İstanbul, Avrupa basketbolunun kalbinin attığı şehir. Fırsat bulduğum her an, havaalanlarında geçirdiğim yorgunluğu hiçe sayarak Anadolu Efes’in birçok Euroleague maçına gidiyorum. Tüm bu konserler ve Euroleague maçları benim için birer aktiviteden öte ömürlük anılar biriktirdiğim kültür ve yaşam olayları haline geliyor. Ben bu bakış açısıyla yaklaştığım sürece de böyle devam edecek. Bu yüzden o coşkuyu kaybetmemek ve içinizde bir çocuk olduğunu hissetmek her zaman size hayatta yaptığınız her şeyden daha çok zevk almanızı sağlayacaktır. Iron Maiden, Metallica ve Anthrax’ı  canlı izledim hatta Anthrax ile tanıştım. Blind Guardian’ı 2 kere izledim ve onlarla da tanıştım hatta gittiğim 2. konserlerinden önce onlarla tekrar görüşebilme fırsatım oldu. Tek kelimeyle olağanüstüydü. Efes’in maçlarına kaç kez gittiğimi hatırlamıyorum. Euroleague’de onların sayesinde CSKA Moskova, Baskonia, EA7 Milano, Olympiakos takımlarını izleyebildim. Birçok oyuncu ve coach ile tanışıp hatıra fotoğrafı çektirebildim. O fotoğraflarda zamanı durdurduk ve hayatım boyunca saklayacağım somut birer anı elde ettim. Daha güzel olan şeyse; o fotoğrafların çekildiği her anı aynı heyecanla hatırlıyorum. Mükemmel bir duygu.



Tatil zamanları haricinde basit bir çalışanım. Yukarıda da bahsettiğim gibi 11 yıldır tekdüze devam eden bir iş yaşamı. 10 yıllık gözlük satıcılığı ve optik kariyerinin ardından son 1 yıldır aile şirketinde çalışıyorum. Kedimle beraber yaşıyorum. Kültürel ve spor aktiviteler haricinde arkadaşlarımla yaptığım her şey benim için en az o konserler ve Euroleague maçları kadar kıymetlidir. Bu hayatta ki en iyi dostarım, bana kendi öz kardeşim kadar yakın olan arkadaşlarım Aşkın, Kaan ve Engin ile her yaz birlikte tatile çıkarız. Bu yaptığımız tatillerde şimdiye kadar ömrümüzün sonuna kadar gülümseyerek ve kahkahalarla hatırlayacağımız sayısız anılarımız oldu. Ne güzeldir ki; her yıl bir öncekinden daha güzel geçiyor. Yıllar ilerledikçe gerek iş yaşamımız gerekse özel yaşamımızda edindiğimiz sorumluluklarımız çoğalıyor. Herkesin hayatı bu şekilde ilerler. Bu yüzden kendinize ayırdığınız tatil zamanlarınızda dostlarınızla beraber eğlendiğiniz günlerin benzersiz bir tadı vardır. South Park’tan örnek vermek gerekirse Aşkın grubumuzun Eric Cartman’ı gibidir. Her türlü fikir ayrılığını kendi lehine çeviren aksi ama sevimli bir birey. Kaan ile ben Geleceğe Dönüş’te ki Dr. Emmet Brown ve Marty McFly olabiliriz. Örneğin; akşam saat 8 ve dışarıda fırtınalı bir hava var. O an çıkıp sinemaya gitmek istiyorum. Programa bakıyorum en yakın seans yarım saat sonra. Kaan’ı arıyorum ve hadi sinemaya gidelim diyorum. Sorgusuz sualsiz hemen tamam diyor ve çıkıp film izliyoruz. Sizin de hemen hemen her anınızda sizi hiç yalnız bırakmayacak ve sizin de yalnız bırakmadığınız Dr. Brown ve Marty gibi olduğunuz dostluklarınız vardır. Engin ise Yüzüklerin Efendisinde ki Samwise Gamgee gibidir. O da hiçbir zaman bizi yarı yolda bırakmaz. Eğer hayatınızda yıllardır süren böyle arkadaşlıklar kurduysanız yaşamınız boyunca hiç yalnız kalmazsınız ve kimse, hiçbir şey size zarar veremez. Kaan, Aşkın ve Engin gibi dostlarım olduğu için çok şanslıyım.


Birkaç gün önce Bodrum’dan döndük. Birlikte her zaman olduğu gibi harika bir tatil yaptık. Bodrum’da yeni bir arkadaş edindik. İstanbul’da yaşayan ve henüz tanışmamızın ardından 1 hafta geçmesine rağmen adeta yıllardır bizim aramızdaymış gibi olan ve bizden biri gibi dostluğunu hissettiren Aslıhan’ı tanımış olmak son tatilimizin en güzel ayrıntısı oldu. Basketbol ve daha birçok ortak noktamız bulunan yeni dostumuzla önümüzde ki sezon birçok Euroleauge maçında Avrupa basketbolunun coşkusunu yaşayacağız ve tatilde ki eğlenceli günleri yeniden tekrarlamak için planlar yapacağız. Dostlarınızla geçirdiğiniz her eğlenceli gün yaşamınızın en kıymetli anlarıdır. 11 yıldır tanıdığım can dostlarımla gittiğimiz son tatil şimdiye kadar en çok eğlendiğimiz tatil oldu. Halen etkisi sürdüğü için ve onların dostluğuyla hayatımın gerçekten bir anlamı olduğundan, 4 yıldır sürdürdüğüm bu blog serüveninde onlara da bir yer vermek zorundaydım. Daha iyi bir zaman olamazdı. Genellikle yaz aylarında buraya yazı yazmam ama en iyi arkadaşlarım benim için her zaman birer ayrıcalıktır. İyi ki varlar. Yukarıda da bahsettiğim gibi her yıl bir önceki tatilimizden daha güzel geçiyor. Bu yaz biz çıtayı oldukça yükselttik. Bundan sonrası nasıl olur bilemiyorum.



Şu an tatilden sonra eski rutinime dönmüşken bu satırları yazmak Bodrum’da ki eğlenceyi yeniden aklıma getiriyor. Açıkçası her tatilden sonra eski iş düzenine alışmak gerçekten çok zor. Yazının başında eski bir anı ile giriş yapmıştım. Bitirirken de 3 gün önce Bodrum’da tatil yaptığımız otelden ayrıldıktan sonra yaşadığımız bir olaydan bahsederek sonlandırmak istiyorum bu yazıyı.


Tatil yaptığımız otel Türkbükündeydi. Kaan’ın arabasıyla gelmiştik. Otele giden bir çok karışık köy yolu vardı. Küçük ve şehrin dışında çok trafik akışı olmayan yollardı. Navigasyon kullanımı, adres sorma vs. derken planladığımız saatten 1 saat geç olacak şekilde otele ulaşmıştık. Tatilin ardından Türkbükünden Bodrum’a, oradan da İzmir otoyoluna giderken tekrar yanlış yollara girme ihtimalimiz olduğunu biliyorduk. Otelden geç saatte ayrılmıştık ve nitekim tahmin ettiğimiz gibi oldu. Bir sitenin bulunduğu çıkmaz sokağa girmiştik. Sitenin güvenliği çok ters yerde olduğumuzu söyledi. Geldiğimiz yolu geri dönerken tek elleriyle büyük bir tüpü taşıyan iki tane yaşlı amca yanımızdan geçiyordu. Kaan arabayı durdurdu ve onlara İzmir otoyoluna nasıl çıkacağımızı sordu. Ellerinde ki tüpü yere bırakmadan amcanın biri bize yolu tarif etmeye başladı. Cümleleri kurarken adamcağızın dilinden ve yüreğinden adeta şefkat akıyordu. Yolu anlatırken sürekli bize

“Burdan gidin evlatlarım.. sonra sola dönün evladım.. oğlum, canım vs.”

şeklinde hitap ediyordu. O ellerinde ki kocaman tüpü bırakmadan bize anlattıkça içim gidiyordu. Adam elinde tüple bize yol tarifi yapıyor ve daha da yoruluyor diye düşünürken, o şefkat dolu yardımseverliği ve yüzünde ki gülümsemesiyle birlikte yorgunluğunun onu bir an bile rahatsız etmediğini hissettim. Giderken Kaan’a

“Dikkatli sürün evladım.” dedi.

O müthiş sohbetten sonra kendimi çok enerjik hissettim. O an sohbet ettiğimiz o amcanın da bu blog da yer alacağına karar vermiştim. Arkadaşlarımla geçirdiğim nefis tatil, o tatil de Aslıhan ile tanışıp müthiş bir dostluk kurmamız, tatil de geçirdiğimiz eğlenceli zamanlar, tatil dönüşü dünyanın en iyi yürekli insanlarından biriyle yollarımızın kesişmesi ve onun bize evimize gideceğimiz yolu tarif etmesi günlük yaşamda çoğu zaman karşımıza çıkan güzel tesadüfler değil. Tüm bunları yaşadıktan sonra hissettiğim şey daha güzeldi. Arkadaşlarım ve ben son 4 gün boyunca dünya üzerinde ki en doğru yerdeydik. Çünkü başka nerede olursak olalım bu kadar iyi vakit geçirebileceğimizi düşünmüyorum. Şimdiye kadar ki en güzel tatilimizdi. Tüm güzel anıların üstüne yepyenilerini ve daha iyilerini koyduk. Yaz bitmeden bir kez daha tekrarlamak istiyoruz.


Sevgi, şefkat, iyilik, yardımseverlik vb. gibi günümüz toplumunun çoğunlukla kaybettiği insani değerlerin her zaman çevrenizde olması dileklerimle, herkese iyi yazlar, iyi tatiller.

OSMAN ÇELİK
www.twitter.com/ocelik7

GÖZÜ YAŞLI BİR VALS

Rüstem tek başına sürdürdüğü basit hayatını, her zaman sevdiği şeyleri yapmak için yaşayan sıradan bir insan olarak geçirmeye devam ediyordu...