Amerikan
TV sektörü 2000’li yılların başından itibaren hızla büyümeye devam ediyor. “The
Following” mükemmel kurgusu ve elde ettiği rating başarısıyla 3. sezon
onayınıda aldı. 2. sezonun bitimiyle birlikte tekrar satırlara dökmek istediğim
düşünceler oluştu. Ama öncesinde “The Following” ile ilgili yazdığım diğer
yazılarımı da hatırlatmak isterim.
10.Şubat.2013’te
ki ilk yazım:
1.Mayıs.2013’te
ki ikinci yazım:
2005
ve 2009 yılları arasında yayınlanan Prison Break dizisi hayatımı değiştiren
eserlerden biri olmuştu. 2005 yılında ki ilk sezon harikuladeydi ve bence
Prison Break’in en iyi sezonuydu. Ayrı kişiliklere sahip birçok kötü insanın
aynı şartlarda bir arada yaşamaya mecbur kalmaları ve aralarındaki dostluğun
farkına varmaları, aynı amaç uğruna hayatlarında ki birçok şeyi paylaşmaları
kesinlikle bir senaryo harikasıydı. 8 yıl boyunca Prison Break’in vermiş olduğu
bu insanlık dersine istinaden başka hiçbir TV yapımında benzer öğeleri
gözlemlemedim. Hiçbir dram, insanlar arasındaki sevgi ve saygıya yönelik
unsurları Prison Break’te ki kadar başarılı bir şekilde ekranlara taşımamıştı.
2013’ün
ilk yarısında yayınlanmaya başlayan The Following; 8 yıl önce Prison Break’te
yaşamış olduğum insani değerlere hitap eden duyguları bana yeniden yaşattı. Bir
grup insanın değil, birbirilerine zıt iki karakterin yaşadıkları serüven,
kovalamaca efsaneviydi. Sayılı zamanlarda karşı karşıya gelmeleri ve aralarında
geçen diyaloglar öğretici birer ders niteliğindeydiler. Biri FBI ajanı, diğeri suçlu
şizofren bir katilin 2 sene boyunca toplam 30 bölüm süren macerasını izledik.
İkisi de birbirlerine düşman ve öldürmeyi arzuluyorlar ama tüm zamanlar boyunca
bir şeyler onları çekti ve kalplerinde birbirlerine karşı merhamet duyguları
oluştu. Hiçbir şekilde kişiliklerinden ödün vermediler ama içten içe bir
dostluk yaşadıkları ortadaydı ve The Following senaristleri bu duyguyu;
günümüzde çok az insanın yaşayabileceği dinamikleri ajan Ryan Hardy ve katil
Joe Carroll ile ekrana başarıyla taşıdılar.
Joe
Carroll 2. sezon final bölümünde Ryan Hardy’ye “Bir elmanın iki yarısı gibiyiz.”
diyor. Bizler zaten bunu hissetmiştik. The Following ile ilgili bir çok yazı
okuyabilirsiniz ve eminim çok az eleştirmen benim değindiğim konuya
değinmiştir. Çok uç ve ütopik duygular oluştursa da, benim The Following’te
hayran olduğum tek nokta, ve bunca zaman boyunca izlemeyi bırakamamış olmamın
tek nedeni; Joe Carroll ile Ryan Hardy arasında geçen konuşmalardır. Diziye
yeni başlayacak olan herkese 2 sezon boyunca o sahnelere dikkat etmelerini
öneriyorum. Hayata dair, aileye dair, insanlığa ve dostluğa dair birçok şey
göreceksiniz. Yukarıda da söylediğim gibi hepsi ders niteliğinde replikler.
2
sezon boyunca Joe Carroll’ı canlandıran James Purefoy ve Ryan Hardy karakterine
hayat veren Kevin Bacon mükemmel bir oyunculuk örneği gösteriyorlar. The
Following’in onların kariyerine müthiş bir yön vereceği aşikar. Şimdiden 3.
sezon için sabırsızlanıyorum.
OSMAN
ÇELİK
www.twitter.com/ocelik7