“İnsan varoluşu evrimsel
yasalara bağlıdır.”
CHARLES
DARWIN
Yaklaşık
2 yıldır bir parçam olan bu blog ve sosyal medya da yazdığım her yazı; geçmişe
yönelik ya da geleceğe dair her şey adına bazen kocaman bir saçmalıktan
ibaretmiş gibi geliyor. Güne olan inancım, hayata olan inancıma tutunma çabası
içinde. İnsan yaşadığı hayatta elbet sorunlarla karşılaşır, ama o sorunlar tek
olmalarına rağmen birer metafor olarak kendi kendilerini çoğaltıyorsa o kişinin
Murphy Kanunları’nı bile kıskandıracak bir yaşamı var demektir.
İçinde
bulunduğum iş yaşamı çok hızlı ve uzun uzadıya mesai saatleri içeren, tabiri
caizse gün be gün beni tüketen ve mezarıma daha çok yaklaştırdığını hissettiğim
bir iş hayatı. Nefes aldığım ve sağlıklı olduğum sürece faturalarını ödeyen her
normal insan gibi çalışmalıyım. Normal bir insan, gece yarılarına kadar süren
bu uzun çalışma saatlerinin ardından dinlenmekten başka hiçbir şey yapmaz.
Yaşlandığımı hissetsem de ben yine de beni mutlu eden şeyleri yapmaktan
vazgeçmiyorum. Sevdiğim grupların konserine gitmek, o konserlerin bilet ve uçak
yolculuğu masrafları bir araya geldiğinde bir sonraki ayı tamamen her şeyinden kısarak
geçirmek, üstelik bütün bir haftanın yorgunluğunun ardından izin gününü
havaalanlarında bekleyerek daha da yorucu bir hale sokmak. Bunlar gücüm yettiği
sürece yapacağım şeyler. Yine de birçok şeye vakit ayıramadığımı hissediyorum.
Günlük yaşantı esnasında birçok insanın tamahkarlıklarıyla yüz yüze kalmak,
yaptığınız fedakarlıkların aslında hiçbir anlam taşımıyor olması, bu ve bunun
gibi listeleyebileceğim birçok şey beni gerçekten bu hayatı sorgular bir hale
getiriyor.
Anthrax'ten Joey Belladonna ve ben.
Ne
kadar bu hayatı sorgulasam da okumadan duramıyorum. Bu hayattan göçüp gidene
kadar öğreneceğim çok şey var ve ne yazık ki ölene kadar öğrendiklerimin
ardından öğrenmeye vakit bulamayacağım çok şey de var. Darwin’in Evrim Teorisi
kuramları mantıklı verilerden oluşan bilimsel gerçeklere dayanıyor. Darwin’in araştırmaları,
atılımcı görüşleri ve sentezleri önünde çoğu insan farkında bile olmadan onun
Evrim Teorisi’ne göre yaşamlarını sürdürüyorlar. Ben bu düzen de yer almadığımı
hissediyorum. Bu bir sanrı ve ya bu yazıyı güzel bir hale getirmem için içimde
beliren basit bir his değil. Buna gerçekten inanıyorum.
Dubioza Kolektiv ve ben.
Birçok
müzik türünü dinlerim ama Heavy Metal müziği bana en çok yakın olan, kendimi
anladığım, benliğimin farkına vardığım bir müzik türü. Günümüzde birçok insana
göre kuru gürültü olan bu müziği, tüm o gitar rifflerini, haykıran vokalleri,
sert bass ve davulları dinlediğim her an adeta okyanusun dibinde yavaş yavaş
bir yürüyüş yapıyormuşum gibi huzurlu hissettiriyor.
Hayatta
şanslı olduğum en önemli noktalardan biri; çok sevdiğim bu müziği yapan dünyaca
ünlü Rock yıldızlarıyla tanışabilme olanağını sağlayabilecek birkaç insanın çok
yakın arkadaşım olmaları. Ülkemizde organizasyon işindeki en önemli insanlar
Erdem Çapar, Gökhan Oraydın ve Headbang dergisinin müzik yazarı sevgili Erdem
Tatar, hiçbir zaman haklarını ödeyemeyeceğim müzik adamları. Onların dostluğu
sayesinde dünyaca ünlü rock yıldızları ile tanışabilme lüksümü sonuna kadar
kullandım. Blind Guardian’dan Andre Olbrich ve Hansi Kürsch ile 20 dk. sohbet ettim
ve 8 yıl sonra o günü onlara yeniden hatırlattım. Hayatımın en güzel reunion’ı
bu andı. Anthrax’ın solisti Joey Belladonna ile çekildiğim bir fotoğrafı
beğenmeyince ona “Üzgünüm bu fotoğraf olmamış, bir daha lütfen” dedim “Üzülme”
diye cevap verdi ve sonrasında telefonumu alıp resme baktı, bana dönüp kocaman
bir gülümsemeyle “Bu olmuş mu?” diye sordu. Richie Kotzen’le, Asaf Avidan’la,
Dubioza Kolektiv’le ve Mekong Delta ile konserleri sonrasında müthiş eğlenceli
sohbetler ettik. Dubioza Kolektiv şehirden ayrılmak üzereydi ve vokalistleri
Adis vedalaşırken sıradan bir insan gibi elimi sıkmak yerine beni kucakladı. O
andan sonra Bosna Hersek’i daha çok sevdiğimi hissettim hatta 2014 Dünya Kupası’nda
Bosna Hersek milli takımını desteklemiştim. Dubioza Kolektiv konseri sonrası
müzisyenlerle geçirdiğim sohbet dakikaları inanılmazdı. Bass gitaristleri
Vedran o gece beni Instagram’da takip etmeye başladı ve halen resimlerimi
beğeniyor bu inanılmaz bir şey. Mekong Delta solisti Martin Lemar ve bateristi
Alex Landenburg (Şarkı sözleri ve müzikleriyle hayatıma dokunan birçok grupta
çaldı; Annihilator, Stratovarius, şu an Rhapsody) ile konserden sonra öyle bir
muhabbet ettik ki; konular PTT 1. Ligdeki futbol takımlarımıza kadar gitti. O
geceden sonra ikisi de beni şahsi Facebook hesaplarından arkadaş olarak
eklediler. Martin birçok fotoğrafıma yorum yaptı.
Rhapsody’den
Alex Landenburg ve ben.
Bir
önceki uzun paragrafta anlattığım, yaşadığım her şey; 32 yıllık yaşamın en
güzel anıları. Bu müthiş anlar ve onlarla tanışabilme şansı yakalayacak
bağlantılarım olmasa; bugün hayatta çok daha farklı yerlerde olacağımı
düşünüyorum. Daha başarısız, daha içe kapanık, daha mutsuz bir halde. 32 yıllık
bir hayatta, yukarıda ki paragrafta anlattığım, anlatırken tüylerim diken diken
tekrar yaşadığım bu eşsiz hatıralar belki de bir elin parmaklarıyla
sayılabilecek kadar az anıları içeriyor. Ancak zihnimde ve kalbimde hitap
ettikleri evrensel güç hiçbir şeyle kıyaslanamaz.
Bunun
gibi benzer anları tekrar ve tekrar yaşayabilmek için bu hayatın tüm
olumsuzluklarına katlanılabilirmiş gibi hissediyorum. Yazımın başında
betimlemeye çalıştığım depresiflik ve Darwin’in Evrim Teorisi’ni kendi içimde
reddedişim bu anlar dışında süregelen hayatımdır.
30
dakika kadar önce Rhapsody’nin bateristi Alex Landenburg, kedim Çöl’ün bir
resmini beğendi. Bununla birlikte yüzümde oluşan tebessüm bende bu yazıyı yazma
isteği uyandırdı.
OSMAN
ÇELİK
www.twitter.com/ocelik7