15 Temmuz 2015 Çarşamba

KONTROL EDİLEMEYEN AMA DAYANILIR OLANLAR

“İnsan varoluşu evrimsel yasalara bağlıdır.”
CHARLES DARWIN

Yaklaşık 2 yıldır bir parçam olan bu blog ve sosyal medya da yazdığım her yazı; geçmişe yönelik ya da geleceğe dair her şey adına bazen kocaman bir saçmalıktan ibaretmiş gibi geliyor. Güne olan inancım, hayata olan inancıma tutunma çabası içinde. İnsan yaşadığı hayatta elbet sorunlarla karşılaşır, ama o sorunlar tek olmalarına rağmen birer metafor olarak kendi kendilerini çoğaltıyorsa o kişinin Murphy Kanunları’nı bile kıskandıracak bir yaşamı var demektir.

İçinde bulunduğum iş yaşamı çok hızlı ve uzun uzadıya mesai saatleri içeren, tabiri caizse gün be gün beni tüketen ve mezarıma daha çok yaklaştırdığını hissettiğim bir iş hayatı. Nefes aldığım ve sağlıklı olduğum sürece faturalarını ödeyen her normal insan gibi çalışmalıyım. Normal bir insan, gece yarılarına kadar süren bu uzun çalışma saatlerinin ardından dinlenmekten başka hiçbir şey yapmaz. Yaşlandığımı hissetsem de ben yine de beni mutlu eden şeyleri yapmaktan vazgeçmiyorum. Sevdiğim grupların konserine gitmek, o konserlerin bilet ve uçak yolculuğu masrafları bir araya geldiğinde bir sonraki ayı tamamen her şeyinden kısarak geçirmek, üstelik bütün bir haftanın yorgunluğunun ardından izin gününü havaalanlarında bekleyerek daha da yorucu bir hale sokmak. Bunlar gücüm yettiği sürece yapacağım şeyler. Yine de birçok şeye vakit ayıramadığımı hissediyorum. Günlük yaşantı esnasında birçok insanın tamahkarlıklarıyla yüz yüze kalmak, yaptığınız fedakarlıkların aslında hiçbir anlam taşımıyor olması, bu ve bunun gibi listeleyebileceğim birçok şey beni gerçekten bu hayatı sorgular bir hale getiriyor.

Anthrax'ten Joey Belladonna ve ben.

Ne kadar bu hayatı sorgulasam da okumadan duramıyorum. Bu hayattan göçüp gidene kadar öğreneceğim çok şey var ve ne yazık ki ölene kadar öğrendiklerimin ardından öğrenmeye vakit bulamayacağım çok şey de var. Darwin’in Evrim Teorisi kuramları mantıklı verilerden oluşan bilimsel gerçeklere dayanıyor. Darwin’in araştırmaları, atılımcı görüşleri ve sentezleri önünde çoğu insan farkında bile olmadan onun Evrim Teorisi’ne göre yaşamlarını sürdürüyorlar. Ben bu düzen de yer almadığımı hissediyorum. Bu bir sanrı ve ya bu yazıyı güzel bir hale getirmem için içimde beliren basit bir his değil. Buna gerçekten inanıyorum.

Dubioza Kolektiv ve ben.

Birçok müzik türünü dinlerim ama Heavy Metal müziği bana en çok yakın olan, kendimi anladığım, benliğimin farkına vardığım bir müzik türü. Günümüzde birçok insana göre kuru gürültü olan bu müziği, tüm o gitar rifflerini, haykıran vokalleri, sert bass ve davulları dinlediğim her an adeta okyanusun dibinde yavaş yavaş bir yürüyüş yapıyormuşum gibi huzurlu hissettiriyor.

Hayatta şanslı olduğum en önemli noktalardan biri; çok sevdiğim bu müziği yapan dünyaca ünlü Rock yıldızlarıyla tanışabilme olanağını sağlayabilecek birkaç insanın çok yakın arkadaşım olmaları. Ülkemizde organizasyon işindeki en önemli insanlar Erdem Çapar, Gökhan Oraydın ve Headbang dergisinin müzik yazarı sevgili Erdem Tatar, hiçbir zaman haklarını ödeyemeyeceğim müzik adamları. Onların dostluğu sayesinde dünyaca ünlü rock yıldızları ile tanışabilme lüksümü sonuna kadar kullandım. Blind Guardian’dan Andre Olbrich ve Hansi Kürsch ile 20 dk. sohbet ettim ve 8 yıl sonra o günü onlara yeniden hatırlattım. Hayatımın en güzel reunion’ı bu andı. Anthrax’ın solisti Joey Belladonna ile çekildiğim bir fotoğrafı beğenmeyince ona “Üzgünüm bu fotoğraf olmamış, bir daha lütfen” dedim “Üzülme” diye cevap verdi ve sonrasında telefonumu alıp resme baktı, bana dönüp kocaman bir gülümsemeyle “Bu olmuş mu?” diye sordu. Richie Kotzen’le, Asaf Avidan’la, Dubioza Kolektiv’le ve Mekong Delta ile konserleri sonrasında müthiş eğlenceli sohbetler ettik. Dubioza Kolektiv şehirden ayrılmak üzereydi ve vokalistleri Adis vedalaşırken sıradan bir insan gibi elimi sıkmak yerine beni kucakladı. O andan sonra Bosna Hersek’i daha çok sevdiğimi hissettim hatta 2014 Dünya Kupası’nda Bosna Hersek milli takımını desteklemiştim. Dubioza Kolektiv konseri sonrası müzisyenlerle geçirdiğim sohbet dakikaları inanılmazdı. Bass gitaristleri Vedran o gece beni Instagram’da takip etmeye başladı ve halen resimlerimi beğeniyor bu inanılmaz bir şey. Mekong Delta solisti Martin Lemar ve bateristi Alex Landenburg (Şarkı sözleri ve müzikleriyle hayatıma dokunan birçok grupta çaldı; Annihilator, Stratovarius, şu an Rhapsody) ile konserden sonra öyle bir muhabbet ettik ki; konular PTT 1. Ligdeki futbol takımlarımıza kadar gitti. O geceden sonra ikisi de beni şahsi Facebook hesaplarından arkadaş olarak eklediler. Martin birçok fotoğrafıma yorum yaptı.

Rhapsody’den Alex Landenburg ve ben.

Bir önceki uzun paragrafta anlattığım, yaşadığım her şey; 32 yıllık yaşamın en güzel anıları. Bu müthiş anlar ve onlarla tanışabilme şansı yakalayacak bağlantılarım olmasa; bugün hayatta çok daha farklı yerlerde olacağımı düşünüyorum. Daha başarısız, daha içe kapanık, daha mutsuz bir halde. 32 yıllık bir hayatta, yukarıda ki paragrafta anlattığım, anlatırken tüylerim diken diken tekrar yaşadığım bu eşsiz hatıralar belki de bir elin parmaklarıyla sayılabilecek kadar az anıları içeriyor. Ancak zihnimde ve kalbimde hitap ettikleri evrensel güç hiçbir şeyle kıyaslanamaz.

Bunun gibi benzer anları tekrar ve tekrar yaşayabilmek için bu hayatın tüm olumsuzluklarına katlanılabilirmiş gibi hissediyorum. Yazımın başında betimlemeye çalıştığım depresiflik ve Darwin’in Evrim Teorisi’ni kendi içimde reddedişim bu anlar dışında süregelen hayatımdır.

30 dakika kadar önce Rhapsody’nin bateristi Alex Landenburg, kedim Çöl’ün bir resmini beğendi. Bununla birlikte yüzümde oluşan tebessüm bende bu yazıyı yazma isteği uyandırdı.

OSMAN ÇELİK
www.twitter.com/ocelik7

GÖZÜ YAŞLI BİR VALS

Rüstem tek başına sürdürdüğü basit hayatını, her zaman sevdiği şeyleri yapmak için yaşayan sıradan bir insan olarak geçirmeye devam ediyordu...