29 Ağustos 2015 Cumartesi

BERLİN'DE BİR DÜŞ: OLİMPİYATLAR VE MADALYA


2015 Avrupa Basketbol Şampiyonası için bu akşam son hazırlık maçımıza çıktık. Oynadığımız 14 karşılaşmanın 7’sini kazandık. Bu 14 karşılaşma içinde benim ölçü olarak nitelendirebileceğim sadece 4 maç var. Litvanya ve Yunanistan takımlarıyla 2’şer kez oynadık. Her iki takıma karşı da birer galibiyet ve mağlubiyet aldık. 84-76 kaybettiğimiz ilk Litvanya maçından önemli dersler çıkartıp ikinci maçta onları 71-53 yenmeyi başardık. Yunanistan’ı İstanbul’da baştan sona üstün bir oyunla 73-64 yendik. Onların evindeyse 62-58 kaybettik. Yunanlara yenildiğimiz karşılaşma bile benim için çok iyi bir maçtı. İlk yarı onların üstünlüğünü ve sert basketbollarını kabullenmiştik. İkinci yarı müthiş bir geri dönüş yaptık ve farkı kapattık. Kaybettik ama onları 62 sayıda tutabilmek çok büyük bir savunma başarısı. Keza yine ilk maçta sadece 64 atabilmeleri ve Litvanya gibi çok güçlü bir takımdan sadece 53 sayı yemek Eurobasket 2015 hazırlıkları çerçevesinde büyük birer adımdır. 7 galibiyet alıp 7 kez maç verdiğimiz bu hazırlık dönemi için söyleyebileceğim tek olumsuzluk son anda verdiğimiz Letonya, Polonya ve Almanya maçlarıdır. Bu 3 takımda bizim seviyelerimizde birer takım değiller. Umuyorum ki kaybedilen bu maçlardan Berlin’de oynayacağımız ilk tur grup maçları için gereken dersler çıkarılmıştır. Oyuncularımız bu mental seviyeye eriştiklerinde Ergin hocamızın elimizdeki kadro ile en iyi sonuca gideceğine yürekten inanıyorum.

2001 Avrupa Basketbol Şampiyonasında finalde Sırbistan’a yenilip Avrupa 2.si olmuştuk. 2010 Dünya Basketbol Şampiyonasında, yarı finalde Sırbistan’ı, Kerem Tunçeri’nin son saniye basketi ile 83-82 yenerek finale çıkmıştık ve ABD karşısında yine bir finalde kaybedip ikinci olmuştuk. 9 yıl aradan sonra uluslararası bir platformda ilk kez madalyaya uzanmıştık. 5 yıldır yine ilk 3’ten uzağız. Eurobasket 2015’te birçok otorite gruptan çıkamayacağımızı belirtiyor. Evet Avrupa Şampiyonasının en zor grubu bizim grubumuzdan oluşuyor fakat biz bu grubu aşabilecek güçteyiz. İspanya, Sırbistan ve İtalya çok güçlü takımlar. Şimdiye kadar hiçbir resmi maçta İtalyanları yenemedik ancak İspanyollar ve Sırplara karşı galibiyetlerimiz var. 3 takımda bunun bilincindeler ve bizden çekiniyorlar. Grupta Türkiye, İtalya, İspanya ve Sırbistan’ın ilk 4 sırayı alarak bir üst tura çıkacaklarına inanıyorum ve bu 4 takımın birbirleri ile oynayacakları maçlar sıralamayı belirleyecektir. Ev sahibi Almanya ve İzlanda’nın bu seviyeye ulaşacaklarına inanmıyorum.

Sıralama ne olursa olsun ilk 4 içinde yer alarak gruptan çıkmamız halinde ilk 8’e girerek olimpiyatlara gitmek için eleme maçları oynamaya hak kazanacağımızı düşünüyorum. Grup maçlarını en iyi şekilde tamamlayıp ilk 2 sıradan çıktığımızda ise yeniden madalyaya kadar yolumuzun açık olduğuna inanıyuorum. Ömer Aşık’ın bizimle olmaması büyük kayıp. Ersan İlyasova büyük sorumluluklar almak zorunda. Melih Mahmutoğlu’nun 3 sayı katkıları ve Doğuş’un savunma yetenekleri hazırlık döneminde olduğu gibi artarak devam ederse hedeflerimizin gerisinde kalacağımızı düşünmüyorum. Ergin Ataman hocamız her oyuncumuzu her maça göre en iyi rotasyonla beş oluşturup sahaya sürecektir. Umarım milli takımımız için en iyi geçen şampiyonalardan biri olacak.

Artık çok az bir süre kaldı. 5 Eylül’de Avrupa Şampiyonası başlıyor. Eurobasket 2015 süresince, şampiyonanın sonuna kadar milli takımımızla ilgili başka bir yazı yazmayacağım. Maçlarla ve şampiyona ile ilgili an be an kritiklerimi www.twitter.com/ocelik7 adresimden görebilirsiniz. Bütün kalbimle inanıyorum bu şampiyonayı başarılı bir şekilde geçireceğiz ve sonra bu blog üzerinde bu başarı hikayesini okuyacağız. Kalplerimiz Berlin’de 12 Dev Adam ile.


OSMAN ÇELİK

www.twitter.com/ocelik7

24 Ağustos 2015 Pazartesi

TEK BİR VAZGEÇİŞ


Bir sevgilim vardı… Çok güzeldi… Geçmişte aşk adına yaşadığım tüm olumsuzlukların bir mükafatı gibi girmişti hayatıma. Onun yanındayken gökyüzü hiç olmadığı kadar mavi görünüyordu. Güneşin böylesine ışıl ışıl olduğunun farkına varmamıştım hiç sanki. Akşam güneşi, sahilde uzun romantik yürüyüşler ve yorulduğumuzda bir cafede oturup bir şeyler içtiğimiz anlar, hepsi o kadar anlamlıydı ki; tüm bu anları yaşıyor olmak olağanüstüydü. Bu anların her biri, dünya üzerinde yapılan hiçbir duygusal filmde bile kendi yaşadıklarımdan daha güçlü duygular hissettiremeyecek cinsten efsanevi anlardı benim için. İlk defa benden daha çok kitap okuyan, kitaplara ve sanata benden daha çok bağlı olan bir sevdiğim vardı. Yeryüzünde hiç kimsenin beni ondan daha iyi anlayabildiğini düşünemezdim. Bir gün yine birlikte güneşi uğurladığımız bir akşam oturduğumuz cafe de birden Elevener’ın “Her Eyes” parçası çalmaya başladı. O an dakikalarca karşılıklı tebessümle birbirimize baktık. Hayatımda her şeyin açık ve huzurlu bir çerçevede ilerlediğini hissetmiştim. Daha önce hiç yaşamadığım benzersiz bir huzurdu o parçanın çalmaya başladığı an.

Mevsimler her biri bir öncekinden daha güzel hissettirecek şekilde ilerliyordu. Hamile kaldı. Bir bebeğimiz olacaktı. Zaman çok hızlı geçti. Hastanedeydim, kız arkadaşım doğuma girmişti, yüzüm titriyordu. Gözyaşlarım siliniyordu sanki kendi kendine. Yeni doğan küçücük bir bebek, canlarımızın bir parçası. Dayanamayıp hüngür hüngür ağlamıştım. Kardeşimde yanımdaydı. Bebeğimizi kucağıma aldım. Öylesine dokunaklı bir an ki, bunun tarifini yapamam. Hayatın bize getirdiği en güzel hediye karşısında annesi de bende dayanamadık ve gözyaşlarımız boşaldı.
  
İkisinin de yanında olduğum her an, bir nefes alıp verişleri bile dünya üzerinde ki her şeyden daha kıymetli bir hazine. İkisinde de kendi yansımamı görüyorum. Baba olmanın verdiği sevinç hiçbir şeyle kıyaslanamaz. Yeniden doğmak gibi, yepyeni bir hayata atılan küçük masum adımları korumak, ona sahip çıkmak ve her gün gözlerinin önünde büyümesini izlemek. Bebeğimin ve annesinin yanında olabildiğim her dakika bir cennet gibi.

Melek annemize daha soyadımı bile veremeden hayat onu ve bebeğimizi elimden aldı. Her gün mezarlarına ağlıyorum. Bazen mezarlarının yanından ayrılamıyorum bile. Onlardan uzaklaştığım her saniye cehennemde yandığımı hissediyorum. Böyle bir acı olamaz. Yaşamaya devam edemiyorum. Devam etmek zorunda olduğumu biliyorum. Sadece bende bir ölü gibiyim.

Bir gün bende gerçekten öleceğim. Tek dileğim umarım o gün yakındır. Çünkü onlar olmadan zaten yaşamıyorum. Gözlerimden akan yaşlar durmadı hiç, bebeğimin kokusunun ve sevgilimin nur yüzünün gözlerimin önünden gitmediği tek bir gün bile yok. Tüm o anları yaşadım. Bir insanın yeryüzünde cennet anlarını yaşamasının ne demek olduğunu gördüm onlarla. İstediğim tek bir şey var; bir an önce onların yanına gidebilmek, onları yeniden görebilmek, onlara yeniden sarılabilmek.

OSMAN ÇELİK
www.twitter.com/ocelik7

GÖZÜ YAŞLI BİR VALS

Rüstem tek başına sürdürdüğü basit hayatını, her zaman sevdiği şeyleri yapmak için yaşayan sıradan bir insan olarak geçirmeye devam ediyordu...