Dağılmadan önceki Yugoslavya’nın
dünya basketboluna hükmettiği yılları hayal meyal hatırlıyorum. Eğer
bölünmeselerdi; sadece sporda değil hayatın çoğu alanında ki branşlarda,
gezegenin en önemli ülkelerinden biri olurlardı. Çocukluğumdan bu yana Yugoslav
göçmeni birçok tanıdığım arkadaşım oldu. Yugoslav basketboluna olan ilgim ve
çevremde bulunan insanlar sayesinde onların tarihini hep merak ettim.
Bosna Hersek'li punk grubu Dubioza Kolektiv ve ben. Yazı da ismi geçen solistleri
Almir Hasanbegovic sol başta.
İç savaşın başlaması ve peşi sıra
takip eden yıllar boyunca tüm bölge içinde en çok acıyı Bosna Hersek halkı yaşadı.
Yıllar boyu tanıştığım Boşnaklarda hep apayrı bir samimiyet ve iyi birer kalp
gördüm. Kendimi o insanlara hep yakın hissettim. 16.Şubat.2014’te Bosna
Hersek’li punk grubu Dubioza Kolektiv’i canlı izledim ve konserden sonra grupla
tanışma şansı yakaladım. Senelerce beni dünyanın dört bir yanından rock
yıldızlarıyla tanıştıran organizatör arkadaşım Erdem Çapar onlarla da
tanıştırarak hayatım boyunca unutamayacağım bir anı edinmemi sağladı. Daha önce
tanıştığım diğer tüm sanatçılarla el sıkışarak vedalaşmıştık. Aynı şekilde
Dubioza Kolektiv’e de iyi dileklerimi sunarken vokalistleri Almir
Hasanbegovic’e elimi uzattım. Kendisi aynı şekilde elimi sıkmak yerine beni
kucakladı ve bu sarılma adeta kendi öz kardeşini kucaklarmışçasına uzundu. Çok
etkilenmiştim. Bosnalıların ne kadar içten insanlar olduğunu zaten biliyordum. Karşımdaki
insan ünlü bir sanatçı kimliğiyle değil gerçek kişiliğiyle beni selamlıyordu. O
günden sonra Bosna Hersek’e olan merakım daha da arttı. Uluslararası spor
karşılaşmalarında da onları destekledim hep. Tarihlerini araştırdım. Hemen
hemen çekilen her belgeseli izledim. Geçtiğimiz yıl kardeşim Srebrenica
katliamında hayatını kaybeden insanları anmak için her sene Bosna Hersek’te
gerçekleşen Barış Yürüyüşü Marş Mira’ya katıldı. Bulunmayı en çok istediğim
yerlerden biri. Onun 1 hafta boyunca bulunduğu Bosna Hersek’te ve Barış Yürüyüşü
esnasında Potocari esir kampına kadar benimle paylaştıkları ve gönderdiği
fotoğraflardan her şeyin önceden okuyup, izlediklerimden daha ciddi bir durum
olduğunun farkına vardım. Baskısı sona ermiş olan en eski kitaplara kadar
hepsini bulup aldım. 1 aylık bir süre içinde Bosna Hersek savaşı ve Srebrenica
katliamı için yazılmış 7 kitap okudum. Okurken tüm o yaşanılanları düşünmek
daha da yaralayıcı oluyordu.
·
Isnam Taljic “Sreebrenitsa’nın Öyküsü”
·
Emine Secerovic “Kurşunların da Rengi Var”
·
Zlata Filipovic “Zlata’nın Günlüğü”
·
Mehmet Koçak “Sreebrenitsa Soykırımı”
·
Aslı Şirin Öner “Dram Sonrası Bosna”
·
Cemaleddin Latic “Srebrenitsa Cehennemi”
·
Berkant Karakaya “Ölüme Giderken”
16.Ağustos.2016’da yazmış olduğum
blog yazımda ilk 3 sırada ki kitaplardan bahsetmiştim. O yazıya buradan
ulaşabilirsiniz.
Sonrasında diğer 4 kitabı da
okudum. Onları da herkese tavsiye ediyorum. Bu 7 kitap şu an kütüphanemde
ömürlük yerlerinde duruyorlar. Bu günlerde yeni bir kitap daha okumaya başladım
ve açıkçası bu yazım da onun sayesinde ortaya çıktı.
·
İrfan Kaya Ülger “Yugoslavya Neden Parçalandı?”
Bosna Hersek halkı adına yaşanan
tüm bu kötü olayların her ayrıntısına kadar bilgi sahibi oldum ve yakın bir
tarihte yaşanan bu trajediye bir de Sırpların tarafından bakmak istedim. Neydi
bu adamların Bosnalılarla alıp veremedikleri? Araştırmam Yugoslavya’nın
dağılmasına sebep olan durumlara kadar yöneldi. 90’lı yıllarda Yugoslavya
topraklarında yaşanmaya başlayan gerilim Slovenya, Kosova, Hırvatistan, Bosna
Hersek, Karadağ ve Makedonya için sadece bağımsızlıklarını kazanmak için
başlattıkları mücadele iken; Sırbistan için daha insanlık dışı bir soykırımdan
ibaretti. Onlar din, dil, ırk ayrımını hiçe sayarak Bosna Hersek’i de toprak
bütünlüklerine almak istiyorlardı. 1992’de Sarajevo’da başlayan savaş en
başında sivillere yönelik değildi. Bir noktadan sonra asker ya da sivil fark
gözetmeksizin bombalar patlamaya başladı. Srebrenica gibi Sırbistan sınırında
bulunan Bosna kentlerinin küçük köylerinde yaşayan cahil ve beyinsiz Sırp sivillerinin
Çetnik adını verdikleri sivil saldırı gruplarıyla ortaya çıkıp etnik bir
temizlik yapma amaçları ve özellikle kendileriyle aynı düşünce yapısına sahip
Bosna’da ki Sırp cumhuriyetinin başkanlık konseyi üyelerinden Radovan Karadzic
ile general Ratko Mladic’in başında olduğu ordu kuvvetlerini de arkasına alan
bu topluluk faciayı kontrol edilemeyecek boyutlara taşıdı. İstedikleri sadece
Srebrenica’yı Sırp toprakları yapmak değil aynı zamanda bölge de islam dinini
de ortadan kaldırmaktı. Tüm erkekleri kurşuna dizip, kadınlara tecavüz ettiler.
1995’te imzalanan Dayton
Anlaşması ile savaş ve soykırım sona erdi. Lahey Uluslararası Savaş Suçları
mahkemesinde Sırplar suçlu bulundu ancak Sırp ordusunun ve Çetniklerin yaptığı
bu katliam bir soykırım olarak nitelendirilmedi. Radovan Karadzic ve Ratko
Mladic suçlamaların ardından kayıplara karıştılar. Temmuz 2008’de Karadzic, Mayıs
2011’de de Ratko Mladic yakalandı. Radovan Karadzic için 40 yıl hapis kararı
çıktı. Mladic’in davası halen devam ediyor ve bu yıl Hollanda’nın Lahey kentinde
karara varılacak. Bu davayı yakından takip ediyorum.
Sırbistan sınırında bir şehir
olan Srebrenica’da yaşananlar; lakabı Bosna Kasabı olan siyasetçi Radovan
Karadzic ve Bosnalı Sırp ordusunun generali Ratko Mladic’in sebep olduğu tüm
insanlık dışı olaylarla bağdaştırılarak kamera kayıtlarıyla bütün dünyaya
duyuruldu. Srebrenica’da gerçekleşen bu katliam sadece o şehirde yaşanan bir
trajedi değildi. Zepa, Zvornik ve Goradze’de de aynı insanlık suçları
işlenmişti. Drina ve Neretva nehirleri adeta kırmızıya boyanmıştı. 3 yıl
boyunca Birleşmiş Milletler’in müdahalesi yetersiz kaldı. Aslında tüm Bosna
Hersek’te toplamda 250.000 sivil ve asker hayatını kaybetti. Savaşın sonunda
Srebrenica’da 8372 sivilin öldüğü duyuruldu ama
şehirde yaklaşık 15.000’in üzerinde insan kayıptı. Bu katliamlardan
sonra sahte kimliklerle kaybolan Karadzic ve Mladic yıllarca arandı. Bazı TV
programlarında Mladic’in eşi konuşuyordu ve ona ortaya çık, teslim ol diye
sesleniyordu. İzlediğim sayısız Youtube videosunda bu katliamları
gerçekleştiren ve etnik temizlik peşinde olan pislik sivil Çetniklerin
haricinde Sırp askerleri de vardı. Günahsız sivil erkekleri kurşuna dizerlerken
ya da kadınlara tecavüz ederlerken onlara acıyan Sırp askerleri olursa anında
öldürülüyorlardı. Suçunu üstlenen ve sebep oldukları tüm vahşeti kabul eden her
savaş suçlusu, Lahey’de eğer onlara verilen emirleri yerine getirmezlerse
canlarından olacaklarını dile getirmişti. Burada hiçbir Sırp askerini
savunmuyorum. Yalnızca facianın büyüklüğüne, geri dönülecek noktada dönülmeyip
çok daha kötü sonuçlara doğru yönlendirilmiş olmasına dikkat çekmek istiyorum.
Her açıdan Yugoslavya’nın bir
bütün olarak kalması gerektiğini düşünenlerdenim. Bugün yaptığım araştırmalarda
birçok Bosna Hersek’li insanın dağılmadan önce daha elverişli ve düzgün bir
hayat sürdüklerini söylediklerini görüyorum ya da okuyorum. Bugün Bosna’da
yaşayan önemli bir kesim Yugoslavya olarak devam etselerdi çok daha rahat bir
ekonomi ve yaşantı süreceklerini öne sürüyorlar. Bu parçalanmadan en kötü
etkilenen halk Bosna halkı oldu. Eğer bütünlüklerini koruyabilselerdi yazımın
başında da söylediğim gibi bugün her alanda dünya da kendinden söz ettiren bir
ülke olurdu Yugoslavya. Şu an Hırvatistan, Sırbistan ve Bosna Hersek aynı dili
konuşan ülkeler. Önceden bir bütündüler. Şimdi ayrı birer toprak oldular. Tüm
bu kötü yaşanmışlıkların ardından Slobodan Milosevic’ten sonra ki Sırp
hükümetinin iyi niyetli olduğunu düşünüyorum. Bir daha hiçbir zaman tarihe kara
bir leke olarak geçmiş bu soykırımların yaşanmayacağına da inanıyorum.
OSMAN ÇELİK