Kediler
yaşadığımız dünyanın en ilgi çekici canlılarındanlar, bir kedim var ve yaklaşık
8 yıldır benim can yoldaşım. Allah daha uzun ömür versin ve hep yanımda olsun.
Onun dostluğu, iyi enerjisi ve evime kattığı neşe paha biçilemez. Adı Çöl,
ırkına has bir Siyam kedisi ve türünün tüm özelliklerini gözler önüne seren
asil bir hayvan. Biraz övünmüş gibi oldum ama olsun; övgüyü hak eden bir kedi
o, Çöl’ü tanıyan birçok arkadaşım bu tespitlere bizzat kendileri şahit
olmuştur. Bu yazıda aslında başka bir kediden bahsedeceğim ama küçük dostuma,
evimin neşesine de bir paragraf ayırmasaydım kendimi kötü hissederdim.
Geçtiğimiz
yıl, İngiliz sokak müzisyeni James Bowen’ın başından geçen gerçek olaylara
dayanarak yazmış olduğu bir kitabı aldım. Sarman ırkı bir kedi ile olan
dostluğunu anlattığı bir kitaptı. “Sokak Kedisi Bob” en hızlı okuduğum
kitaplardan biri olmuştu. Sıradan bir sokak müzisyeni iken Bob adını verdiği
sokak kedisinin hayatına kattıklarını ve birlikte geçirdikleri günlük
yaşantılarını kaleme almıştı Bowen. Bob ile birlikte tüm dünyada tanındılar,
hikayeleri 22 dile çevrildi ve birçok ülkede yayımlandı. Bu kitabı okumanızı
tavsiye ediyorum, bir kedi ile bir insan arasında kurulan dostluğu şairane bir
şekilde aktarıyor. Kedi besleyen herkes muhakkak kendilerinden bir şeyler
buluyor bu kitapta.
Lafı çok uzatmadan hemen konuyu
bu satırlar üzerinde bahsetmek istediğim olağanüstü arkadaşıma getirmek
istiyorum. Arkadaşım tahminimce 5-6 yaşlarında safkan bir sarman türü kedi. Son
4 aydır çalıştığım yerde her gün onunla beraberiz. İş arkadaşlarımın ve çoğu
daimi müşterimizin de en yakın arkadaşlarından biri oldu kendisi, ona işyerimizin
maskotu diyoruz. Adı Übeyt. İsmini ben verdim. Neden ona bu ismi verdim
bilmiyorum ama onunla aramda bir bağ olduğunu hissettiğim ilk an zihnimde bu
isim belirdi. Übeyt adında hiçbir tanıdığım yok, geçmişte aklımda kalan,
unutmuş olduğum bir isim de değil. Orjinali Ubeyd, genellikle Arapların
kullandıkları bir erkek ismi, kutsal bir anlamı da yok ama işte birden bire
işyerindeki küçük dostumun adı Übeyt olarak kaldı.
Übeyt ile yaz mevsiminde
tanıştık. Havalar çok sıcakken gündüzleri çalıştığım yere gelip klimanın
altında ya da hava perdesinin yanında serinlemek için uzanıyordu. Şimdi ise
soğuk günlerde aynısını ısınmak için yapıyor. Artık geceleri de içeride ağırlıyoruz onu. Kendisi çok ağır bir kedi, rahat 10 kg var. Ama tüm bu kaplanvari devasa görünüşüne rağmen adeta bir melek. Çok
içine kapanık. Kendisinden çok küçük kedilerden bile dayak yiyor. İlginç bir
şekilde etrafta ki tüm kedilerin ona karşı bir husumetleri var ve sanki o da
suçluymuş gibi, suçunu kabullenmiş gibi onlara ses çıkarmıyor. Kesinlikle böyle
olmalı çünkü sokak köpeklerine kabadayılık yaptığına şahit oldum Übeyt’in ama
şaşırtıcı şekilde diğer kedilerden korkuyor hem de çevrede ki en büyük
boyutlara sahip kedi kendisi olduğu halde. Sabah işe gelirken ona ve diğer
arkadaşlarına mama alıyordum. Diğer kediler Übeyt kadar insan canlısı
değillerdi. İçeri giren ve bizlerden çekinmeyen sadece Übeyt oluyordu.
Çalıştığım yer açık alana kurulmuş bir avm’de bulunuyor. Yani dışarısı da özel
mülk ve kurallar gereği kapı önlerinde mama kabı vb. şeyler bulunduramıyoruz.
Übeyt için içeri girip yemeğini yemek sorun olmuyordu ama diğerleri bunu
yapamadığı için restaurant önlerine geri dönüyorlardı. Yaz günlerinden bugüne her
2 günde bir biten mama paketinin yenisini alıyorum ve sabah akşam onu
besliyorum. Onu her beslediğimde bana olan minnettarlığını sevgi gösterileri
ile hissettiriyor. O anları yaşamak gerçekten olağanüstü. Yemek yedikten sonra
uzun uzun miyavlayarak bana teşekkür ediyor ve kendini sevdirmek için
yanaşıyor.
Gündüzleri içerdeyken inanılmaz
ilgi çekiyor, kocaman görüntüsüyle iş yerimize gelen her ailenin ilgi odağı
oluyor. Bazı insanlar “çocuğum sevebilir mi? Bir şey yapar mı?” demeye kalmadan
“sev onu” diyorlar. Übeyt’in bakışlarından ve cana yakın tavırlarından herkes
zararsız olduğunu anlıyor. “Size soracaktım, tırmalar mı diye ama çok sevecen
olduğu belli sormama gerek kalmadı” cümlesini hemen hemen her gün muhakkak
duyuyorum. Übeyt o kadar insan canlısı bir kedi ki; üstüne “hurraaa” diye
koşturan ufaklıklara bile sesini çıkarmıyor. Bazen sevilirken çok hırpalanmaktan canının yandığını
hissediyorum ama insanlara karşı özellikle küçük çocuklara karşı tek bir geri
adım attığını veya kendini korumak gibi bir hareket yaptığını görmüyorum. Onun
iyiyi ya da kötüyü %100 anladığının farkındayım. Bazen içeri giren kişiler,
çoğu insan gibi hayvansever olmuyor. Übeyt’te bende bunu hissediyoruz. Öyle
anlarda Übeyt’e “dışarı çık” diyorum. Gidiyor ve biraz hava alıp geri geliyor.
Bu ritüele karşılıklı olarak alıştık ve çoğu zaman ona söylememe bile gerek
kalmadan kalkıp gidiyor. Tüm bunlara tanık olmak gerçekten çok güzel. Onunla
geçirdiğim çoğu zaman aklımda James Bowen’ın kitabında okuduğum satırlar
beliriyor.
Çoğu zaman blog yazılarımda
konuları önceden seçerim ve yazdığım yazı birkaç günde hatta bazen 1 hafta da
tamamlanır. Bu akşam yaşadığım bir olay bu yazıyı yazma isteği oluşturdu
içimde. İçeri bir aile girdi 2 yaşında bir çocukları vardı. Übeyt boyut olarak
bu ufaklıktan daha büyük görünüyordu. Onu hemen dışarı çıkarmak istedim ama
aile kedilerden hoşlanıyormuş, çocuklarına “sev kediciği korkma” vb. şeyler
söylediler. Çocuk, Übeyt’ten korkmuştu. Übeyt, ufaklığın yanına yavaş adımlarla
ve her adımda küçülerek geldi. Harikaydılar. Çocuğun önüne yattı, ön ve arka
ayaklarını birleştirerek adeta anne karnındaki bir bebek şeklinde küçüldü.
Sonra ufaklık onun başını okşarken mırıl mırıl mırıldandı. Müthiş bir andı.
Evimde Çöl olmasa, Übeyt’in yeri
kesinlikle benim yanım olurdu. Ancak Çöl’de artık çok küçük değil ve yaşam
alanında ciddi bir egemenlik oluşturmuş durumda. Yani yanına bir arkadaş
kabullenme günlerini uzun süre önce geride bıraktı. Übeyt’in sahiplenilmesini
çok istiyorum, bizzat kardeşimin çevresine ve birçok arkadaşımın çevresine
haber gönderdim. Bir yanım onun bir işyerinde değil de, gece gündüz
kalabileceği sıcak bir yuvaya kavuşmasını istese de; ondan ayrı kalacak olma
düşüncesinin rahatsız ettiğini de söyleyebilirim. Bazen bana “Ben burada, iş yerinde sizin
yanınızda mutluyum, beni gönderme” der gibi bakıyor. Sürekli yanımda durup,
sadakatini ve sevgisini gösteriyor. Bazen bu yaşantıya alıştığını düşünüyorum.
Geceleri bomboş ve karanlık bir mağaza, gündüzleri bizim dostluğumuzla geçen sıcak günler.
Yazımın başında bahsettiğim evimin neşesi Çöl :)
Onunla ilgili söyleyecek daha çok
şeyim var; şimdilik en güzellerinden birkaçını söyleyip bitirmek istiyorum.
Mükemmel karaktere sahip küçük bir arkadaşım var çalıştığım yerde. Her gün
tebessümlerle ve karşılıksız sevginin verdiği tarifsiz bir huzurla başlıyorum
güne onun yanında. İzin günümde benim olmadığım zamanlarda diğer iş
arkadaşlarım Übeyt ile ilgileniyorlar. Çalışmıyorken onu özlüyorum. Acaba iyi
mi, karnı tok mu vs. düşünceler aklımı kaplıyor. Onun da beni özlediğini
biliyorum. Çoğu izin günümde bile işyerime gidip onu ziyaret ediyorum. Beni
görünce çok mutlu oluyor. Her gün ilk karşılaşmamızda mutlaka koşarak yanıma
geliyor ve dakikalarca kendini sevdiriyor bana. Mırıl mırıl mutluluk içinde o
anın bitmesini istemiyor. İşte o birkaç dakika, beni ruhen öyle bir
dinlendiriyor ki, saf bir enerjiyle güne başlıyorum. Übeyt’te kesinlikle
Bowen’ın kitabıyla dünyaca üne kavuşmuş olan Bob gibi safkan bir sarman. Aynı
cana yakınlık onda da var ve Bob’un James Bowen’ı sahiplendiği gibi, Übeyt’te
beni sahiplendi. Yüreğimle buna inanıyorum ve o yüzden ondan kopabileceğimi
düşünmüyorum.
OSMAN ÇELİK
www.twitter.com/ocelik7
Harika yazı. Bir solukta, keyifle okudum. Çöl'den sonra böyle bir bağlılık, tuhaf ama hoş. =)
YanıtlaSilAnlattıkların kadarıyla, Übeyt çok bariz şekilde bir karaktere benziyor bence. Bana hak vereceğine eminim. Karakter: Hugo "Hurley" Reyes.
Kesinlikle evet :) müthiş bir benzetme oldu.
Sil