7 Kasım 2016 Pazartesi

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE POWER METAL

Power Metal müziği, yapısında metal müziğinin en zengin ögelerini bulunduran bir müzik türüdür. Thrash metal’den speed metal’e kadar gitar geçişlerini melodik bir şekilde dinleyiciye sunan bir müzik tarzıdır. Biçimsel olarak New Wave Of British Heavy Metal’e benzeyen sound, speed metal tonları ile hızlandırılıp geliştirilmiştir. Bu türü, Alman ve İsveç’li gruplar önderliğinde doğup Avrupa ve Amerika’ya yayılmış, geleneksel heavy metal müziği olarak tanımlamak doğru olabilir. 80’li yılların başından bu yana bilinse de, 1987 ve 1988’de çıkan Helloween’in “Keeper Of The 7 Keys part:1” ve “Keeper Of The 7 Keys part:2” albümleri bu türün yapıtaşı olarak kabul edilen çalışmalardır. Diğer metal müzik türlerinden ayrılan en önemli özelliği, daha melodik ve daha hızlı olmasıdır. Klasik bir metal grubunda bulunan enstürmanların yanı sıra senfonik çalgılarında bu müzik türünde kullanıldığını görürüz. 90’lı yıllardan günümüze birçok grup, klavye, viyola, çello, yan flüt ve keman gibi enstürmanlarla müziklerini zenginleştirmiştir. 1991 yılında ABD’de kurulan Kamelot, günümüzde halen başarılı bir şekilde çalışmalarını sürüdüren bir senfonik power metal grubudur. 1993’te İtalya’da kurulan Rhapsody grubu ise orkestral bir sounda sahip, senfonik speed power heavy metal grubu olarak müzikal yolculuğuna başlayan ve bu müzik türüne zenginlik katmış olan bir başka gruptur.


Almanya’dan Helloween ve Blind Guardian gruplarının, bu türün halen günümüzde faaliyet gösteren gruplar arasında en iyileri olduğu kabul edilmektedir. Her ne kadar çok üye değişimi ve anlaşmazlıklar yaşansa da İsveç’ten Hammerfall ve Finlandiya’dan Stratovarius grupları da onların ardından başarılı birer temsilcidir. Şarkı sözleri, diğer türlere göre günlük sosyal yaşantıdan ya da hayatın gerçeklerinden ziyade orta çağ efsanelerini ve mitolojik temaları konu alır. Özellikle Blind Guardian grubu “Yüzüklerin Efendisi” üçlemesinin yaratıcısı yazar J.R.R. Tolkien’den çok etkilenmiş bir gruptur ve genellikle albümlerinde Tolkien’in ve birçok fantastik edebiyat yazarının etkileri hissedilmektedir. Mitolojik unsurların yanı sıra şarkı sözlerinde başka konuları da ele alan power metal grupları vardır. ABD’li grup Iced Earth “The Glorius Burden” albümünde savaş ve askeri yapılanma ile ilgili parçalar ve siyasi içerikli şarkılar ortaya çıkarmıştır. Aynı şekilde İsveç’li grup Sabaton’da birçok şarkısında savaşı konu alır, hatta 2008 yılında çıkardıkları “The Art Of War” albümlerinde ki “Cliffs Of Gallipoli-Gelibolu Kıyıları” şarkısı, Çanakkale Savaşında yitip giden binlerce askere adadıkları bir çalışmadır. Grup bu şarkının bir bölümünde ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün sözlerine bire bir yer vermiştir.

“…oh mothers wipe your tears, your sons will rest a million years, found their peace at last…”

“…analar gözyaşlarınızı dindiriniz, evlatlarınız bizim bağrımızdadır, huzur ve sükun içindedirler…”

Iced Earth ve Sabaton grupları her ne kadar power metal tarzına sahip gruplar olarak kabul edilseler de; ben onların müzik yapılarını thrash ve klasik metale daha yakın görüyorum.


Power metal müziği, tüm heavy metal türevlerinin arasında en çok saygı duyduğum ve sevdiğim müzik türüdür. Yukarıda da bahsettiğim gibi bu müzik türünün kökeni yeni dalga İngiliz Heavy metalinden gelmektedir. Heavy metal hayatıma girdiğinde bambaşka bir dünya da olduğumu hissetmiştim. Ardından 1 yıl içinde, 15 yaşımdayken power metal müziği ile tanıştım. 1997’den bu yana nerdeyse 20 yıla yakın bir süredir, askerliğim dışında bu müziği dinlemeden geçirdiğim günlerin sayısı bir elin parmaklarıyla sayılacak kadar azdır. Bu müziği keşfetmem, hayatımdaki en güzel dönemlerimden biri olmuştu, çünkü hiçbir zaman sıkılmadım ve ömrüm süresince de bu hislerle, bu müzik türünde yeni gruplar, yeni albümler keşfetmenin tadını çıkaracağım.


1996 yılının yaz mevsiminde Iron Maiden’ın “Killers” albümünü bir arkadaşımdan alıp dinlemiştim. Aradığım farklılık, hoşlandığım müzik türü kesinlikle buydu. Aynı yaz Ankara’dan, yine Iron Maiden’ın “X Factor” albümünü satın almıştım. Heavy Metal ile gerçek anlamda tanışmam Iron Maiden sayesinde oldu. Üçüncü aldığım albüm; şaşırtıcı bir şekilde Zonguldak’ta bulabildiğim yine Iron Maiden’ın “Best Of The Beast” albümüydü. Grubun o ana kadar 16 yıllık kariyerinde çıkardığı albümlerdeki en güzel parçalarından oluşan toplama bir albümdü. New Wave Of Britisih Heavy Metal müzik tarzı, hayatıma güzel bir farklılık katmıştı. Beni bu müthiş dünyanın içine soktuğu için Iron Maiden’a olan hayranlığım ve sevgim yaşamımca değişmeyecek. Zaten ne kadar içgüdüsel bir bağlılık olsa bile; onlar tarzlarını ve çizgilerini bugün bile hiç değiştirmeyerek ilerledikleri için onların çalışmalarını beğenmeyeceğim düşüncesinin nasıl olacağını hiç aklıma getirmedim. 26.Temmuz.2013’te Iron Maiden’ı İstanbul’da canlı olarak izledim. Umarım, en az bir kez daha izleme şansı bulurum kalan ömrümde.


Power Metal müziği bence tüm Heavy Metal türevleri içinde beni en çok çeken, kendimi gerçekten dinlerken farklı bir boyutta hissettiğim evrensel bir müzik tarzı. Dikkatinizi notalara verdiğinizde, New Wave Of Britisih Heavy Metal’den bir level daha melodik ve canlı ritmlere sahip olduğunu hissediyorsunuz. 90’lı yıllarda Zonguldak’ta yaşadım. Çok çağdaş bir şehir olsa da müzik olarak her istediğinizi bulabildiğiniz bir yer değildi. O yıllarda internetten indirme gibi bir lükse de sahip olmadığımız için sevdiğimiz grupların albümlerini alabilmek için büyük şehirlere gidiyorduk. Ailemle İstanbul ya da İzmir’e olan her yolculuğumda aklımda olan tek şey, hangi grupların albümlerini satın alacağım oluyordu. Ankara ise Zonguldak’a en yakın büyük şehir olduğu için sadece oraya albüm almak için gittiğim zamanları hatırlıyorum. Power Metal ile tanışmam Hammerfall sayesinde oldu. 1997 yılının kışında, bir haftasonu kar yağarken, küçük bir müzik marketin vitrininde gördüm ilk albümleri olan “Glory To The Brave”i, hem de şaşırtıcı bir şekilde yine Zonguldak’ta gördüm. Sadece albüm kapağından etkilenerek aldım ve dinleyince bütün dünyam değişti. Daha 15 yaşındaydım o zaman. Power Metal, tüm gitarların ve bütün enstürmanların daha hızlı, daha melodik ve canlı kullanıldığı bir müzik tarzıydı. Şarkı sözleri de çoğunlukla günlük yaşamın yanı sıra orta çağ, savaşlar, ejderhalar ve mitolojik temalardan oluşuyordu. Tamamen ait olduğum bir dünyaydı bu.


13.11.2014 - Alex Landenburg ile
Ex. STRATOVARIUS - LUCA TURILLI'S RHAPSODY


1998 yılında iki muhteşem albümle, iki dünya harikası grubu daha tanıma şansına eriştim. Helloween’in “Better Than Raw” ve Blind Guardian’ın “Nightfall In Middle Earth” albümleri. Bütün dünyamı sallamışlardı. Bu hisleri tarif edemem. Müzik dinlerken eğlenirsiniz, şarkıya eşlik edersiniz. Ben dinlerken yeniden doğuyordum. Kesinlikle çok mutlu oluyordum. Düşünün, Yüzüklerin Efendisi’ne hayransınız, Power Metal müziğini çok seviyorsunuz ve bir metal grubu sizin sevdiğiniz tarzda müzik yaparken, şarkı sözlerinde Tolkien’in eserlerini anlatıyor. Memleketim olan Zonguldak’ta yaşadığım son yıllar Blind Guardian ile güzelleşmişti. Onların bütün albümlerini buldum. Hammerfall ile başlayan bu serüven Hellowen ve Blind Guardian ile hayatımda büyük bir yere sahip oldu. Stratovarius, Rhapsody, Children Of Bodom, Avantasia, Dark Moor, Gamma Ray, Kamelot, Dragonforce ve niceleriyle devam etti bugüne kadar. Yaşamım süresince de devam edecek. 33 yaşımdayım ve Blind Guardian’ın 1998 yılında çıkardığı “Nightfall In Middle Earth” albümünü, aynı o zamanki 18 yaşımda sahip olduğum heyecanla tekrar dinledim bugün. Albümü dinledikten sonra bu yazıyı yazmak istedim.

04.05.2007 - Hansi Kürsch ile
BLIND GUARDIAN

Müzikle ilgili çoğu blog yazımda, yaşamım boyunca zihnimden silinmeyecek anlardan bahseder dururum. Hayatıma çok şey katmış olan müzisyenlerle tanışıp sohbet etmek; ömrümde yaşadığım/yaşayacağım en efsane zamanlar. Bu yaşadıklarımı müziğin bana hissettirdiği güçle ve o anlara olan özlemle bu şekilde anılarımda güçlü bir şekilde yaşatıyorum. 2007 yılında Blind Guardian’dan Hansi Kürsch ve Andre Olbrich ile tanıştım. 2015’te onları tekrar gördüm ve beni hatırlamasa bile Andre Olbrich ile geçmişi anmak mükemmel bir andı. Blind Guardian en sevdiğim power metal grubu ve şu yaşıma kadar onları 2 ayrı konserde canlı seyredebildim. Umarım sayısız kez tekrar izleme şansım olur. Bir dönem Stratovarius’un davulcusu olan Alex Landenburg şu an Luca Turilli’s Rhapsody grubunun bateristi. Onunla da tanışma şansım oldu ve daha güzel olanı ise tanıştıktan sonra Facebook’ta arkadaş olmamız ve bu dostluğun her geçen yıl pekişmesi. Alex benim kedim Çöl’ü çok seviyor ve Facebook’ta onun fotoğraflarına yorum yapıyor. Günlük yaşama ait hemen hemen tüm paylaşımlarımı beğeniyor. Bunun ne kadar muhteşem bir duygu olduğunu tanımlayamam.


04.05.2007 ve 14.05.2015 - Andre Olbrich ile
BLIND GUARDIAN

Müzik o kadar büyük bir dünya ki; hard rock’tan heavy metal’e tüm müzik türleri içinde, soundu ve şarkı sözleri başta olmak üzere beni kendisine hayran bırakan öncelikli tarz power metal. Daha keşfedemediğim çok fazla grup var. 80’li ve 90’lı yıllara bağlı kalmak mecburi bir durum değildi. Tamamen o yıllarda çıkmış grupları sevip benimsediğim için güzel vakit geçiriyordum. Şimdi dünyanın dört bir yanından bütün power metal gruplarının şarkılarına, albümlerine ulaşmaya çalışıyorum. Innerwish, Supreme Majesty, Secret Illusion, Darktribe, Dreamtale, Forgotten Tales, Rein Xeed ve Holy Knights şu an yeni keşfettiğim power metal grupları. Hayatım boyunca bu müzikten vazgeçmeyeceğim, sevdiğiniz türe ait yeni çalışmalar bulmak, farklı ve güzel şeyler dinlemek harika bir duygu. Bugün çocukluğumda hissettiğim aynı heyecanla, her çıkardıkları yeni albümlerde Hammerfall, Blind Guardian ve tüm diğer grupların yeni çalışmalarını da dinlemek müthiş bir his.


OSMAN ÇELİK
www.twitter.com/ocelik7

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

GÖZÜ YAŞLI BİR VALS

Rüstem tek başına sürdürdüğü basit hayatını, her zaman sevdiği şeyleri yapmak için yaşayan sıradan bir insan olarak geçirmeye devam ediyordu...