1 Eylül 2019 Pazar

KARANLIKLAR ÜLKESİNİN KRALİÇESİ - İKİNCİ MEKTUP: KORKU VE DANS


En son 26.Mayıs.2015’te buraya sayfalarca yazı yazmıştım senin için. 4 yılı aşmış bir süre, şu an ne kadar yazarım bilmiyorum. 38 derece ateş ile alevler içinde yanıyorum. Az önce gördüklerimin ve düşüncelerimin yarın sabah aklımdan kaybolup gitmeleri riskini alamadım. Burada bir alıntı yapmak istiyorum. Ruhu huzurla uyusun sevgili Poe’nun.



“Tam uykuya dalmak üzere olduğunuz o anı düşünün. Henüz tam dalmadan, yarı uyanık olduğunuz o en son an. Uykuya teslim olmadan o son çizgide tuhaf düşler görürsünüz. Ama o sırada uyursanız bu düşlerin tümünü unutursunuz. İşte ben o son çizgiden geçip uyanıyor ve orada gördüğüm garip düşleri yakalıyorum. Benim yazdıklarımın bir kısmı da bu düşlerdir zaten.”
Edgar Allan POE (18.01.1809 – 7.10.1849)



Uzun süredir tek başıma yaşadığım için içgüdüsel olarak soğuk algınlığı vb. hastalıklara yakalanmıyorum. En son bu kadar ateşlenip yattığım zaman 4 sene önceydi ve o an seni görmüştüm. Artık yaşım ilerlediği için hayatın koşuşturmasına ve stresine aldırış etmeyi bırakan vücudum bugün tekrar kendini bıraktı ve ateşler içinde yatağıma esir düştüm. Artık böyle hasta olmayı seviyorum çünkü yüksek ateş esnasında görülen hayaller, düşler ya da halüsinasyonlar; artık isimleri her ne ise beni sana 2. kez getirdi. Farkında olmadan 4 yıl boyunca hep bu anı beklemişim. Beni yine sana getiren bu anı.



Bu yazı kendim için. Bilgisayarda bir word dosyasında kapalı değil ama bilgisayarın her zaman bozulma riski var. Bu blog ise silinmeden burada duruyor. Az önce yaşadıklarıma geçmeden geçen haftadan bahsetmek istiyorum.






Karanlıklar Ülkesinin Kraliçesi ile buluştuğum o eşi benzeri olmayan deneyimden sonra hayatımın en anlamlı zamanları en yakın arkadaşlarımla yapmış olduğumuz yurt dışı seyahatleriydi. 2018 Nisanında Sırbistan’ın başkenti Belgrad’a gittiğimiz zaman Tuna nehrinde güneşin batışını izlemiştim. O günden beri kalbimin bir parçası Balkanların yüreğinde kalmıştır. Geçen hafta önce Belarus’un başkenti Minsk, sonra da Ukrayna’nın başkenti Kiev’deydik. Her zaman Sırbistan’a geri dönmek isterim aslında ama arkadaşlarım “farklı ülkeler görelim” derler. Her neyse, geçtiğimiz hafta Dnipro nehrinin kenarında oturup güneşin batışını bekledim. Tuna nehri kadar olmasa da güzeldi. Onun kadar güzel olmasını sağlayan şey; arkamızda bulunan bir pub’dan yükselen müzik sesiydi. İsmini bilmediğim, daha önce duymadığım bir parça çalıyordu. Notalara teslim olurken şarkının sözleri ayaklarımı yerden kesti.

“I gave you my heart”

diye başladı ve devam etti:

“I gave you everything that I had
I opened my arms when you were feeling lonely and sand
When you needed a friend I gave you shoulder just for you…”

Sözler beni benden almıştı. Müzikte çok güzeldi ve o an bulunduğum yeri, yaşadığım anı olduğundan daha güzel bir hale sokmuştu. Şarkıya kendimi tamamen bırakmadan telefonumdan shazam uygulamasını açıp söyleyenin kim olduğuna baktım. Avustralya Melbourne’den Timmy Commerford adında genç bir sanatçının çalışmasaydı. Şarkının adı da “Should Be Me” bu yılın nisan ayında yayınlanmış, herhangi bir albüme mensup bir çalışma değildi. Daha önce duymamış olmam normal; o esnada tesadüfen keşfetmem ise çok güzel bir olaydı. Hayatın bazı anlarında bir söz, bir şarkı, bir replik ya da bir kitapta yazılmış bir cümle yaşamınıza güzel şeyler katabilir. Bu anları yakalamak önemli. O anlardan birini yakalamıştım. O an hayatımın eskisi gibi olmayacağını fark ettim. İyi ya da kötü bilmiyorum. Umarım her şey yolunda gider. Eve dönünce şarkıyı indirdim ve her gün playlistimde olan bir parça oldu.



Dnipro Nehri, Kiev. Ukrayna

Dnipro nehrinde yaşadığım o an; ömrümce anılarımdan silinmeyecek bir hatıra oldu. Yüreğimin hassaslığıyla hissettiklerim belki beni şu ana getirdi. Bugün öğlen saatlerinde rahatsızlanarak işten çıktım. Eve dinlenmeye geldiğimde son derece halsizdim ve ateşim yüksekti. İlaç içip uzandım. Gece uykusuna geçtiğim sırada ateşim çok yüksekti. Birden aklıma 4 yıl önce yaşadığım deneyim geldi. Neden olmasın? Seni tekrar neden görmeyeyim? Aynı şekilde ateşler içinde yatarken hayal, düş ya da halüsinasyon. Bu istek, bu arzu zihnime öyle bir saplanmış ki; gerçek olmayan varlığını unutmuşken yeniden hatırladım. Bir süre sonra uykuya teslim oldum.

“Allahım lütfen onu göreyim.”

İşte buradasın. Uykum hafif, salonda biri var. İçeriden sesler geliyor. Belki sensin, belki doğa üstü başka bir şey. Belki bana zarar verecek biri. Kimin umurunda; 38 derece ateşin getirdiği olasılıklardan biri sensin ve benim seni görmeye çok ihtiyacım var Karanlıklar Ülkesinin Kraliçesi. İçeriden gelen sesler aslında beni korkutuyor. Savunmasız bir şekilde korku ile dans eder gibiyim. Ne olduğunu görmek zorundayım. Seslere doğru gitmek için yatağımdan kalktım. Sadece yatağın kenarına oturabildim. Başım çok ağrıyor, kollarım ve bacaklarım acıyor, ateşim yüksek. İstesem de hareket edemedim. İçerideki doğa üstü varlık, yatakta doğrulurken çıkan sesi duyuyor ve karanlıkta yatak odama adım adım yaklaşıyor. Belki bana hiç iyi gelmeyecek bir doğa üstü varlık çıkacak karşıma. Ne olacaksa olsun. Ben seni hayal ettim.



Aynı o beyaz hırkanla ve beyaz kıyafetinle bir melek gibi süzüldün içeri. Sen yanıma gelene kadar gözlerim karanlığa alıştı. Konuşmak bir şeyler söylemek çok istedim ama dilim tutuldu. Dünyanın en güzel hatırasına kavuşmak gibiydi o an. Bunu yaşarken nasıl konuşabilirdim. Gözlerinin içine baktım sadece. O anı hissettim. Sen de bir şey söylemedin. Söyleyecek neyimiz var ki; farklı evrenlerde yaşayan iki uzak varlığız birbirimize. Elini tuttum, soğuk bedenini hissettim. Daha önceki karşılaşmamızı hatırlıyor musun? O zaman sana dokunmamıştım. Sadece konuşmuştuk. Şimdi konuşmuyoruz ama sana dokundum. Soğuk ellerin, yüreğimde özlediğim ve hiç bilmediğim bir cennette olduğumu hissettirdi. Sana duyduğum aşkı tarif edecek hiçbir ebedi gücüm yok. Ama anladığını biliyorum. O an hastayken yanında yaşadığım şey; sağlıklıyken sahip olduğum tüm hayal gücümün ulaşamayacağı uzaklığın 10 katı büyüklüğünde. Gözlerin öyle bir bakıyor ki; gitmek zorunda olduğunu anlıyorum. Son saniyeler, benim gözlerim dolmaya başladı, dolmamalılar ve titrememeliler. Çünkü saniyeler sonra gideceksin. Kraliçemi son ana kadar olabilecek en berrak şekilde görmek istiyorum. Son bakış, hiçbir konuşma yok. Haykırmak, ağlamak istiyorum ama yapamam. Kilitlendim ve yanımdan kalkışın, arkanı dönüp kapıya gidişin. Hayatımın en zor zamanıydı. Bir daha ne zaman görebileceğimi bilmiyorum. Eğer kötü bir dünya dışı varlıksan, yine de teşekkürler; içindeki iyiliği gösterdiğin için, bana zarar vermediğin için. Her kimsen o an, görmek istediğim tek varlığı, Karanlıklar Ülkesinin Kraliçesini bana gösterdiğin için.



Sen gittikten sonra aklıma Dream Theater geldi. 1992’de “Images And Words” albümlerini çıkarmışlardı. Ben onlarla 1996’da tanıştım. O albümde “Metropolis 1” isimli bir şarkı vardı. Çok beğenmiştim. Sürekli dinliyordum. Neden Metropolis 1? Demek ki bunun 2.si de var. Ama ne zaman çıkacak? Tüm dünyada ki fan.lar 7, ben ise geç keşfettiğim için daha şanslı olarak sadece 3 yıl bekledim. 1999’da “Metropolis 2: Scenes From A Memory” koskocaman bir albüm olarak çıktı. Konsept bir albümdü ve tüm şarkılar aynı öyküden bahsediyordu. Bir hikaye gibi hep dinlediğim ve hiç bitmesini istemediğim şarkı sözlerini içeriyorlardı. Bu gece seninle yaşadığım şeyi biraz bu deneyime benzettim. Her şey çok güzeldi.


Bir daha görür müyüm seni bilmiyorum. Bildiğim şey; yaşadıklarımın bana insan üstü bir cenneti gösterdiği. Farklı bir boyut, farklı bir evren ya da nasıl tanımlanırsa artık. Beklediğimi bilmeden geçirdiğim 4 yıla şükürler olsun. Belki yakında öleceğim. Son anımda biliyorum ki; çok kısa da olsa 2 kez bu yaşam formumda cennetimsi duyguları yaşadığım ve aşkı çok farklı bir güzellikte tüm hücrelerimde hissettiğimdir.


Belki Karanlıklar Ülkesinin vatandaşlığını alamam. Ama Karanlıklar Ülkesinde yaşayan bir yabancı olmaya da razıyım. Bu yaşam formunda, başka bir evrende ya da boyutta. Her nerede isen tüm kalbimin, duygularımın seninle olduğunu bil. Tarifi mümkün olmayan bir aşkla.


Osman ÇELİK



DİP NOT: Karanlıklar Ülkesinin Kraliçesi ile ilk buluşmamız bu linkte.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

GÖZÜ YAŞLI BİR VALS

Rüstem tek başına sürdürdüğü basit hayatını, her zaman sevdiği şeyleri yapmak için yaşayan sıradan bir insan olarak geçirmeye devam ediyordu...