Power Metal müziği, yapısında
metal müziğinin en zengin ögelerini bulunduran bir müzik türüdür. Thrash
metal’den speed metal’e kadar gitar geçişlerini melodik bir şekilde dinleyiciye
sunan bir müzik tarzıdır. Biçimsel olarak New Wave Of British Heavy Metal’e
benzeyen sound, speed metal tonları ile hızlandırılıp geliştirilmiştir. Bu türü,
Alman ve İsveç’li gruplar önderliğinde doğup Avrupa ve Amerika’ya yayılmış,
geleneksel heavy metal müziği olarak tanımlamak doğru olabilir. 80’li yılların
başından bu yana bilinse de, 1987 ve 1988’de çıkan Helloween’in “Keeper Of The
7 Keys part:1” ve “Keeper Of The 7 Keys part:2” albümleri bu türün yapıtaşı
olarak kabul edilen çalışmalardır. Diğer metal müzik türlerinden ayrılan en
önemli özelliği, daha melodik ve daha hızlı olmasıdır. Klasik bir metal
grubunda bulunan enstürmanların yanı sıra senfonik çalgılarında bu müzik
türünde kullanıldığını görürüz. 90’lı yıllardan günümüze birçok grup, klavye,
viyola, çello, yan flüt ve keman gibi enstürmanlarla müziklerini zenginleştirmiştir.
1991 yılında ABD’de kurulan Kamelot, günümüzde halen başarılı bir şekilde
çalışmalarını sürüdüren bir senfonik power metal grubudur. 1993’te İtalya’da
kurulan Rhapsody grubu ise orkestral bir sounda sahip, senfonik speed power
heavy metal grubu olarak müzikal yolculuğuna başlayan ve bu müzik türüne
zenginlik katmış olan bir başka gruptur.
Almanya’dan Helloween ve Blind
Guardian gruplarının, bu türün halen günümüzde faaliyet gösteren gruplar
arasında en iyileri olduğu kabul edilmektedir. Her ne kadar çok üye değişimi ve
anlaşmazlıklar yaşansa da İsveç’ten Hammerfall ve Finlandiya’dan Stratovarius
grupları da onların ardından başarılı birer temsilcidir. Şarkı sözleri, diğer
türlere göre günlük sosyal yaşantıdan ya da hayatın gerçeklerinden ziyade orta
çağ efsanelerini ve mitolojik temaları konu alır. Özellikle Blind Guardian
grubu “Yüzüklerin Efendisi” üçlemesinin yaratıcısı yazar J.R.R. Tolkien’den çok
etkilenmiş bir gruptur ve genellikle albümlerinde Tolkien’in ve birçok
fantastik edebiyat yazarının etkileri hissedilmektedir. Mitolojik unsurların
yanı sıra şarkı sözlerinde başka konuları da ele alan power metal grupları
vardır. ABD’li grup Iced Earth “The Glorius Burden” albümünde savaş ve askeri
yapılanma ile ilgili parçalar ve siyasi içerikli şarkılar ortaya çıkarmıştır.
Aynı şekilde İsveç’li grup Sabaton’da birçok şarkısında savaşı konu alır, hatta
2008 yılında çıkardıkları “The Art Of War” albümlerinde ki “Cliffs Of
Gallipoli-Gelibolu Kıyıları” şarkısı, Çanakkale Savaşında yitip giden binlerce
askere adadıkları bir çalışmadır. Grup bu şarkının bir bölümünde ulu önderimiz
Mustafa Kemal Atatürk’ün sözlerine bire bir yer vermiştir.
“…oh mothers wipe your tears,
your sons will rest a million years, found their peace at last…”
“…analar gözyaşlarınızı dindiriniz,
evlatlarınız bizim bağrımızdadır, huzur ve sükun içindedirler…”
Iced Earth ve Sabaton grupları
her ne kadar power metal tarzına sahip gruplar olarak kabul edilseler de; ben
onların müzik yapılarını thrash ve klasik metale daha yakın görüyorum.
Power metal müziği, tüm heavy
metal türevlerinin arasında en çok saygı duyduğum ve sevdiğim müzik türüdür.
Yukarıda da bahsettiğim gibi bu müzik türünün kökeni yeni dalga İngiliz Heavy
metalinden gelmektedir. Heavy metal hayatıma girdiğinde bambaşka bir dünya da
olduğumu hissetmiştim. Ardından 1 yıl içinde, 15 yaşımdayken power metal müziği
ile tanıştım. 1997’den bu yana nerdeyse 20 yıla yakın bir süredir, askerliğim
dışında bu müziği dinlemeden geçirdiğim günlerin sayısı bir elin parmaklarıyla
sayılacak kadar azdır. Bu müziği keşfetmem, hayatımdaki en güzel dönemlerimden
biri olmuştu, çünkü hiçbir zaman sıkılmadım ve ömrüm süresince de bu hislerle,
bu müzik türünde yeni gruplar, yeni albümler keşfetmenin tadını çıkaracağım.
1996 yılının yaz mevsiminde Iron
Maiden’ın “Killers” albümünü bir arkadaşımdan alıp dinlemiştim. Aradığım
farklılık, hoşlandığım müzik türü kesinlikle buydu. Aynı yaz Ankara’dan, yine
Iron Maiden’ın “X Factor” albümünü satın almıştım. Heavy Metal ile gerçek
anlamda tanışmam Iron Maiden sayesinde oldu. Üçüncü aldığım albüm; şaşırtıcı
bir şekilde Zonguldak’ta bulabildiğim yine Iron Maiden’ın “Best Of The Beast”
albümüydü. Grubun o ana kadar 16 yıllık kariyerinde çıkardığı albümlerdeki en
güzel parçalarından oluşan toplama bir albümdü. New Wave Of Britisih Heavy
Metal müzik tarzı, hayatıma güzel bir farklılık katmıştı. Beni bu müthiş
dünyanın içine soktuğu için Iron Maiden’a olan hayranlığım ve sevgim yaşamımca
değişmeyecek. Zaten ne kadar içgüdüsel bir bağlılık olsa bile; onlar tarzlarını
ve çizgilerini bugün bile hiç değiştirmeyerek ilerledikleri için onların
çalışmalarını beğenmeyeceğim düşüncesinin nasıl olacağını hiç aklıma
getirmedim. 26.Temmuz.2013’te Iron Maiden’ı İstanbul’da canlı olarak izledim.
Umarım, en az bir kez daha izleme şansı bulurum kalan ömrümde.
Power Metal müziği bence tüm
Heavy Metal türevleri içinde beni en çok çeken, kendimi gerçekten dinlerken
farklı bir boyutta hissettiğim evrensel bir müzik tarzı. Dikkatinizi notalara
verdiğinizde, New Wave Of Britisih Heavy Metal’den bir level daha melodik ve
canlı ritmlere sahip olduğunu hissediyorsunuz. 90’lı yıllarda Zonguldak’ta
yaşadım. Çok çağdaş bir şehir olsa da müzik olarak her istediğinizi
bulabildiğiniz bir yer değildi. O yıllarda internetten indirme gibi bir lükse
de sahip olmadığımız için sevdiğimiz grupların albümlerini alabilmek için büyük
şehirlere gidiyorduk. Ailemle İstanbul ya da İzmir’e olan her yolculuğumda
aklımda olan tek şey, hangi grupların albümlerini satın alacağım oluyordu.
Ankara ise Zonguldak’a en yakın büyük şehir olduğu için sadece oraya albüm
almak için gittiğim zamanları hatırlıyorum. Power Metal ile tanışmam Hammerfall
sayesinde oldu. 1997 yılının kışında, bir haftasonu kar yağarken, küçük bir
müzik marketin vitrininde gördüm ilk albümleri olan “Glory To The Brave”i, hem
de şaşırtıcı bir şekilde yine Zonguldak’ta gördüm. Sadece albüm kapağından
etkilenerek aldım ve dinleyince bütün dünyam değişti. Daha 15 yaşındaydım o
zaman. Power Metal, tüm gitarların ve bütün enstürmanların daha hızlı, daha
melodik ve canlı kullanıldığı bir müzik tarzıydı. Şarkı sözleri de çoğunlukla
günlük yaşamın yanı sıra orta çağ, savaşlar, ejderhalar ve mitolojik temalardan
oluşuyordu. Tamamen ait olduğum bir dünyaydı bu.

13.11.2014 - Alex Landenburg ile
Ex. STRATOVARIUS - LUCA TURILLI'S RHAPSODY
1998 yılında iki muhteşem
albümle, iki dünya harikası grubu daha tanıma şansına eriştim. Helloween’in
“Better Than Raw” ve Blind Guardian’ın “Nightfall In Middle Earth” albümleri.
Bütün dünyamı sallamışlardı. Bu hisleri tarif edemem. Müzik dinlerken
eğlenirsiniz, şarkıya eşlik edersiniz. Ben dinlerken yeniden doğuyordum.
Kesinlikle çok mutlu oluyordum. Düşünün, Yüzüklerin Efendisi’ne hayransınız,
Power Metal müziğini çok seviyorsunuz ve bir metal grubu sizin sevdiğiniz
tarzda müzik yaparken, şarkı sözlerinde Tolkien’in eserlerini anlatıyor.
Memleketim olan Zonguldak’ta yaşadığım son yıllar Blind Guardian ile
güzelleşmişti. Onların bütün albümlerini buldum. Hammerfall ile başlayan bu
serüven Hellowen ve Blind Guardian ile hayatımda büyük bir yere sahip oldu.
Stratovarius, Rhapsody, Children Of Bodom, Avantasia, Dark Moor, Gamma Ray,
Kamelot, Dragonforce ve niceleriyle devam etti bugüne kadar. Yaşamım süresince
de devam edecek. 33 yaşımdayım ve Blind Guardian’ın 1998 yılında çıkardığı
“Nightfall In Middle Earth” albümünü, aynı o zamanki 18 yaşımda sahip olduğum
heyecanla tekrar dinledim bugün. Albümü dinledikten sonra bu yazıyı yazmak
istedim.

04.05.2007 - Hansi Kürsch ile
BLIND GUARDIAN
Müzikle ilgili çoğu blog yazımda,
yaşamım boyunca zihnimden silinmeyecek anlardan bahseder dururum. Hayatıma çok
şey katmış olan müzisyenlerle tanışıp sohbet etmek; ömrümde
yaşadığım/yaşayacağım en efsane zamanlar. Bu yaşadıklarımı müziğin bana
hissettirdiği güçle ve o anlara olan özlemle bu şekilde anılarımda güçlü bir
şekilde yaşatıyorum. 2007 yılında Blind Guardian’dan Hansi Kürsch ve Andre
Olbrich ile tanıştım. 2015’te onları tekrar gördüm ve beni hatırlamasa bile
Andre Olbrich ile geçmişi anmak mükemmel bir andı. Blind Guardian en sevdiğim
power metal grubu ve şu yaşıma kadar onları 2 ayrı konserde canlı
seyredebildim. Umarım sayısız kez tekrar izleme şansım olur. Bir dönem
Stratovarius’un davulcusu olan Alex Landenburg şu an Luca Turilli’s Rhapsody
grubunun bateristi. Onunla da tanışma şansım oldu ve daha güzel olanı ise
tanıştıktan sonra Facebook’ta arkadaş olmamız ve bu dostluğun her geçen yıl
pekişmesi. Alex benim kedim Çöl’ü çok seviyor ve Facebook’ta onun
fotoğraflarına yorum yapıyor. Günlük yaşama ait hemen hemen tüm paylaşımlarımı
beğeniyor. Bunun ne kadar muhteşem bir duygu olduğunu tanımlayamam.

04.05.2007 ve 14.05.2015 - Andre Olbrich ile
BLIND GUARDIAN
Müzik o kadar büyük bir dünya ki;
hard rock’tan heavy metal’e tüm müzik türleri içinde, soundu ve şarkı sözleri
başta olmak üzere beni kendisine hayran bırakan öncelikli tarz power metal.
Daha keşfedemediğim çok fazla grup var. 80’li ve 90’lı yıllara bağlı kalmak
mecburi bir durum değildi. Tamamen o yıllarda çıkmış grupları sevip
benimsediğim için güzel vakit geçiriyordum. Şimdi dünyanın dört bir yanından
bütün power metal gruplarının şarkılarına, albümlerine ulaşmaya çalışıyorum.
Innerwish, Supreme Majesty, Secret Illusion, Darktribe, Dreamtale, Forgotten
Tales, Rein Xeed ve Holy Knights şu an yeni keşfettiğim power metal grupları.
Hayatım boyunca bu müzikten vazgeçmeyeceğim, sevdiğiniz türe ait yeni
çalışmalar bulmak, farklı ve güzel şeyler dinlemek harika bir duygu. Bugün
çocukluğumda hissettiğim aynı heyecanla, her çıkardıkları yeni albümlerde
Hammerfall, Blind Guardian ve tüm diğer grupların yeni çalışmalarını da
dinlemek müthiş bir his.
OSMAN ÇELİK
www.twitter.com/ocelik7