
Bir
çok albüm kritiği, çoğu müzik topluluğuyla ilgili sayısız makale ve deneme
yazılarım oldu. Hiçbir zaman tek bir müzik parçası için bir yazı yazabileceğimi
düşünmemiştim. Belki de bu amacı edinmemin en önemli nedenlerinden biri, ilgili
grubun benim bakış açımda çok da etkili bir geçmişe sahip olmamasıdır. Stratovarius
bir dönem bütün kurucu üyelerinden yoksun kalıp bambaşka müzisyenlerle yola
devam etti. Bir metal grubunda asla bu ruha inanmam. İsmi başka insanlar
yaşatamaz. Dağıldılar ve yeniden birleştiler. Timo Tolkki’nin yaşadığı tüm
şanssız sorunlara rağmen gruba yeniden dahil oluşu ve onları ayakta tutmaya
çalışması saygıdeğer bir olaydı. Finlandiya gibi müzik endüstrisinde, dünya çapında
sağlam bir yer edinmiş topraklardan çıkmış olsalar da yaşadıkları sorunlardan
best seller kitap bile yayımlanabilecek bir grup Stratovarius. Power Metal
türünde varolmaya çalıştılar. Grubun Episode (1996), Visions (1997) ve Destiny
(1998) albümleri dışında kalan çalışmalarına çok ısınmak istesem de benim için
bir anlam ifade etmemişlerdir. Şimdiye kadar 14 stüdyo albümü ve 1 konser
albümü çıkardılar. Hatırı sayılır bir geçmişe sahipler. 90’lı yılların ikinci
yarısında benim düşüncelerim doğrultusunda gerçekleştirmiş oldukları müzikal
başarıya istinaden sonraki albümlerinde aynı seviyeye çıkamadılar. 98’de ki
Destiny’den tam 15 yıl sonra çıkardıkları 14. stüdyo albümleri (şu an en son
albümleri) Nemesis’ten “If The Story Is Over” parçalarının ilk dinlediğim andan
itibaren beni büyülemiş olmasından dolayı bu yazıyı kaleme (klavyeye) almaya
karar verdim.
Sözlerin
her mısrası birer sanat eseri. Nefesinizi keserek izlediğiniz bir filmden
duyabileceğiniz her repliğin güzelliğinin, soluksuz okuduğunuz bir kitabın her
satırında sanat adına hissettiğiniz heyecanın, içinize işleyen, yüreğinizi
titreten bir şiirin her mısrasının aynı şarkıda sözlerle karşınızda çıktığını
düşünün. If The Story Is Over bende bu hisleri daha ilk dinlediğim anda, o
sözleri ilk duyduğum anda hissettirdi. Fanı olduğumuz bir çok grubun
albümlerini, defalarca dinledikten sonra alışıp sevdiğimiz zamanlarımız çoktur.
Dream Theater ya da Iron Maiden’ın bazı parçaları haricinde bu hisleri
yaşamamıştım. Stratovarius’un diğer gruplardan ayrılan en önemli yönü; çok iyi
şarkı sözü yazarı olmaları. Bu adamlar benim gözümde bir Helloween ya da
Hammerfall kadar iyi müzik yapmıyorlar. Ama şunu kesin olarak belirtebilirim
ki; bence onlardan çok daha iyi sözleri var. Edebiyat ve tarihi sözleri grotesk
bir düşünceyle o kadar iyi betimlemişler ki, günümüzde yaşadığımız herhangi bir
olayla bağdaştırabilmemizi sağlamışlar şarkının sözlerinde;
“I’ve seen the years turn into dust,
now feel the rust in me
I’ve walked the shores of Avalon, I’ve seen
the seasons change
I’ve laughed and cried, I’ve lived and
died, but only on the paged..”
“Yılların yok olmasını izledim, şimdi
ise aynısını içimde hissediyorum
Avalon’un kıyılarında yürüdüm,
mevsimlerin değişimini gördüm
Güldüm ve ağladım, yaşadım ve öldüm,
fakat sadece sayfalarda..”
“I hope is not too late to learn tol
ive and learn to love
I yearn to fight, to turn the tide
before the tender dark
For I never drew the sword from Stone,
there’s no Helen in my Troy..”
“Umarım çok geç olmamıştır, yaşamayı ve
sevmeyi öğrenmek için
Karanlık çökmeden, şansımı döndürmek
için savaşmak istiyorum
Ama kılıcı kayadan çıkarabilmem için
bir Helen yok Truvamda..”
Sound
profesyonelce çalışılarak oluşturulmuş. Stratovarius, duygusal şarkılarında
bile gitar partisyonlarında coşan, klavyesini bile adeta solo gitar gibi
kullanan bir grup. Çoğu parçası güçlü power metal rifflerinden oluşur. Ancak If
The Story Is Over’ın neredeyse 3/4’ü bir film müziği niteliğinde, hemen hemen
şarkının tamamını İsveç’li klavyecileri Jens Johansonn götürüyor. Açılış ve
devam eden notalar yukarıda söylediğim gibi etkili bir soundtrack tadında
ilerliyor. Timo Kotipelto’nun metal müziğe bile çok fazla olan güzel sesiyle
birleştiğinde, sadece power metal dinleyicisinin bile değil heavy metal’in tüm
türevlerine ait dinleyici kesimin sevebileceği bir şarkı olduğunu düşünüyorum.
Hatta Stratovarius’un If The Story Is Over ve/veya onun gibi parçalarını
sevebilmek için bir metal müzik dinleyicisi olmanıza bile gerek yok. Yeryüzünde
üretilen herhangi bir müzik türüne yakın olan bir dinleyicinin bile
hoşlanabileceği güzel bir müzik rengi olan bir şarkı bu yaptıkları. Zaten
gitarların yoğun olarak kullanılmaması ve bu şarkıya çektikleri klip (birazdan
ona da değineceğim) biraz bu düşünce ile oluşturulmuş gibi geldi bana. Açıkçası
çok soft bir şekilde klavyenin önderliğinde devam eden şarkıya gitarlarında aynı
ölçüde eşlik etmesi harika olurdu. Ama bu orijinal haliyle de müthiş bir iş
çıkarmışlar.
Şarkıya
çekilen klipte çok başarılı. Sound için söylediğim sözlerle birbirini
tamamlıyor düşüncelerimde. Klibi izlerken, bir film izlediğiniz hissini
veriyor. Hayatının her döneminden kesitler gördüğümüz bir çocuk var.
Küçüklüğünden, gençliğine ve yetişkin olduğu zamana kadar flash back ve flash
forward sahneler içeriyor. Sözlerle çok uyumlu;
“Come night, test my will, test my
soul,
Test my faith and test my heart, torn
apart,
Make me strong, make me whole again and
Guide through the dark ‘til the morning
comes..”
“Gece gel, azmimi sına, ruhumu sına,
Kaderimi ve kalbimi sına, parçalara
böl,
Güçlendir beni, yeniden bir bütün yap
ve
Karanlıkta rehberim ol, ta ki gün
doğana kadar..”
Klipte
ki flash back sahnelerinde bir çocuk olarak uykuya dalan birey, yukarıda yazmış
olduğum son mısra da “until the morning comes..” yani “gün aydınlanana kadar”
kısmı sözlerde söylendiği anda gözlerini uykudan yaşlanmış bir adam olarak açıp
uyanıyor güne. İngilizce bilmeyen dinleyiciler, klibin konusunun tamamen
Metallica’nın “The Unforgiven Part.2” klibinden araklandığını düşünebilirler.
Kim bilir belki Stratovarius’ta bunu düşünerek yola çıkmıştır bu klibi
çekerken. Ancak sözlerin muhteşemliği ve klibin şarkıyla uyumu bence en
profesyonel şekilde tasvir edilip ekranlara taşınmış.
Yazımın
başında Stratovarius’un müziği ile ilgili pek de iyi şeyler yazmamış olabilirim.
Belki bir çok Stratovarius fanı bana kızmış olabilir. Fakat şunu söyleyerek bu
yazıyı sonlandırmak istiyorum. 90’lı yıllarda ki efsane kadroları, Jörg Michael,
Jens Johansonn, Timo Tolkki ve Timo Kotipelto; grup Finlandiya’lı olmasına
rağmen ayrı ülkelerde yaşayan müzisyenlerdi. Amerika, Almanya ve Finlandiya’da
yaşıyorlardı. Sadece albüm kayıt etmek için yılda bir kez birkaç haftalığına ve
yine yılda bir iki sefer turneye çıkmak amacıyla bir araya geliyorlardı. Bir
müzik grubu ayrı şehirlerde yaşayabilir ve başarılı olabilir. Ama ayrı
ülkelerde yaşayıp ta başarılı olmak zordur. Birçok insana göre halen
başarılılar. Ama bence o efsane kadro tüm enerjisini o üç albümde (Episode,
Visions ve Destiny) harcadı ve ayrı ülkelerde yaşamaları da sonlarını getirdi.
Stratovarius 2 kez dağıldı ve şu an da kurucu üyelerinden hiçbiri bu grupta
yok. Bence Timo Kotipelto sayesinde ayakta duruyorlar. Onu da kaybederlerse eski
günlerine yaklaşmak için çok daha uzağa düşerler. Stratovarius efsane bir
gruptur. Ayrı ülkelerde yaşayan virtüöz müzisyenlerin çıkardığı üç müthiş
albümleri ile Power Metal tarihinde saygın bir yer edinmişlerdir. Çocukluğumda dinlediğim
o albümler tadında şarkıları şu an günümüzde de yapmaya başlamaları 90’lı
yılları yeniden hissetmemi sağladı ve tek bir parçalarından bu yazı oluştu. Umarım
bundan sonra çok daha iyi bir şekilde müzik yaşamlarına devam ederler.
OSMAN
ÇELİK
www.twitter.com/ocelik7